25 Aralık 2014 Perşembe

ZERO MUSTAFA'NIN İSYANI: ''NE ÇEKTİK BEEE ŞU BAVUL'DAN''

 
 
 

         Memleket sanki otel lobisi. Bir bavul trafiğidir gidiyor. Kendimi Bellboy Zero Mustafa gibi hissetmekten alamıyorum :)

     





Yakın geçmişte Mehmet Baransu'nun BAVUL'u memleketin lobisinden geçiş yapmıştı.


    


 Daha dün de Rıza Sarraf'ın adamı Abdullah Habbani'nin altın ve banknot dolusu BAVUL'u aynı lobiden salına salına süzüldü. Hem de faiziyle...


        Wes Anderson'un muhteşem filmi Büyük Budapeşte Oteli'ni düşünmeden edemiyorum. İçinde ''Elmalı Oğlan Tablosu'nun'' olduğu BAVUL'u beklerken meraktan ölüyorum.



     Filmde ki şu replik birden zihnimde canlanıyor.
    ''Büyük bir servetin akıbeti söz konusu olduğunda, açgözlülük, insanoğlunun damarlarında zehir gibi yayılır. Amcalar, dayılar, yeğenler, kuzenler ve bilmem kaçıncı göbekten akrabalar.''

   Hayali ülke Zubrowka Cumhuriyeti'nin geçen hikaye baş döndürücü.''Masalsı Gerçekliği'' sıcacık. Mösyö Gustave - Sıfır (Zero) Mustafa'nın dostluğu birbirinden çok farklı insanların da sonuna dek güvenilir ilişkisinin hiçte hayal olmadığı duygusunu veriyor.



    Zaten yine o olağanüstü replik şimşek gibi çakıyor: '' Bir zamanlar insanlık olarak bilinen şu vahşi mezbahada hala ufak da olsa bir umut ışığı kalmış, görüyorsun değil mi? ''
    UMUTLA dolu BAVULU -  Sabırla Bekliyorum ...

15 Aralık 2014 Pazartesi

HÜLYA AVŞAR'I KESİNLİKLE ONAYLIYORUM! ÇÜNKÜ...



    Hülya Avşar'ın tavrını kesinlikle onaylıyorum.Çünkü ....
    Olayı kısacan özetlersek:
  1)TİKAD(Türkiye İş Kadınları Derneği) ile birlikte Hülya Avşar Ak Saray'a gitti.Çıkışdaki açıklamasın da : ''Benim evim daha şaşalı diyecektim nerdeyse,ama demedim tabii.Neyse biz kovulmadan....'' diye sözlerine esprili bir şekilde devam etti.

 2)Daha sonra CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ,Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan'a : "Benimle tartışması ona itibar kazandırmaz. Ona itibar kazandıracak olan saraydır, orada otursun, ona itibar kazandıracak olan Rıza Zarrab'tır, onu da yanına alsın, genel sekreter yapsın, birbirlerine yakışırlar, yan tarafına Hülya Avşar'ı da alabilir." dedi.

 3)Bu ifadelerden rahatsız olan Hülya Avşar 50 bin liralık manevi tazminat davası açtı. Ve avukatlarının hazırladığı dava dilekçesin de özetle : ''Avşar, dünyaya mal olmuş, ülkemizin önde gelen ve sayılı sanatçılarındandır. Kamuoyu önünde ölçüsüz ve ağır biçimde aşağılandı. Sanatçı, siyasi ve hayat görüşünü saklamıyor. 30 yılı aşkın sanat hayatı boyunca yaptığı tüm işlerde sevilen sayılan bir sanatçı olması sebebiyle, Avşar'ın bu denli ağır, çirkin ve gerçeğe aykırı bir ithamla yaptığı mesleğe, karakterine ve güvenirliğine hakaret edilmiş, kişilik haklarına saldırılmıştır'' gerekçesine yer verildi.

   Bugün de CHP lideri K.Kılıçdaroğlu 14 Aralık soruşturmalarını değerlendirdi. Hülya Avşar'ın kendisine dava açmasıyla ilgili soruya ise şöyle yanıt verdi:

  4) “Hülya Avşar kim efendim? Sanatçı mı? Sanatçılığı tartışılır. Kimse kusura bakmasın. Yalakadan sanatçı olmaz. Herkes bunu böyle bilmek zorunda. Sanatçı dik durur. Sanatçı aykırı insandır. Gücün karşısında sanatçı eğilmez. Gücün karşısında eğilen kişiye de sanatçı denilmez. Sanatçı rüzgara karşı yürür. Aykırıdır. Aykırılığın uyumudur''...

   Tabii Avşar'dan jet bir yanıt geldi.

 5) ''Kılıçdaroğlu'nun en büyük kusuru özgürlüğe ve demokrasiye karşı olması. Bir de onu daha efendi sanırdım. Ben fikirlerimi, inandığımı özgürce söylemeye devam edeceğim. Bir hancı olarak yolcu olan Kılıçdaroglu'nu görmezlikten geliyorum. Düşüncelerini özgürce ifade eden kişilere saygı duyuyorum, dolayısıyla Kılıçdaroğlu'na da 'kendi fikridir' diyerek selam ediyorum. 31 yıllık sanat hayatımdan hiçbir şüphem yok. Kılıçdaroğlu'nun lider olmadığını biliyorum, siyasetçi olduğundan da emin değilim."

   Yukarıda altı çizili kısımları lütfen tekrar gözden geçirelim. ''Benim evim daha şaşalı diyecektim.Tabii diyemedim.'' Sarayı övmek değil ki bu. Hatta aksine eleştiri bile sayılabilinir. Sarayın tevazulu hali diye taktir olsaydı eğer Hülya hanım sözlerine '' biz kovulmadannnnn....'' diye yine esprili devam edermiydi?
   Kılıçdaroğlu'nun konuşmasına bakıyoruz: Erdoğan'la tartışmasındaki ifade de Rıza Zarrab'ı hatta Hülya Avşar'ı yanına alabilir diyor. Veeeee Hülya Avşar bu ifadeleri hakaret kabul ediyor!!!!!!!! Gerekçesi de gayet sert...
     Ve bunun üzerine Kılıçdaroğlu, Sanatçı Aykırı insandır.Gücün karşısında eğilmez derken ne demek istiyor? Kendisini bir güç olarak niye kabul etmiyor? Lütfen!Kendisini hala niye ülkenin diğer yarısı diye kabul etmiyor,edemiyor? Muhalefet az bir çoğunluk mu?
    Üstelik Hülya Avşar'ın üzerinden gidersek, aykırılık gayet  net!
     Mart 2010 tarihinde ''Demokratik Açılım'' kapsamında R.Tayyip Erdoğan sanatçılarla Dolmabahçe de bir toplantı gerçekleştirdi.Toplantıda Hülya Avşar'la o dönem birlikte olduğu iş adamı Sadettin Saran üzerinden özel bir dialogu oldu.
    Anımsayalım neydi? Erdoğan, Hülya Avşar'a Sadettin Saran ile ilettiği mesajın ulaşıp ulaşmadığını sordu. Hülya Avşar 'ulaştı' yanıtını verdi.
     Açıkçası Tayyip Erdoğan'ın flörte olan yaklaşımı, bir ''kadın''a erkek arkadaşıyla mesaj yollaması beni şaşırtmıştı. Burada şaşırmadığım kişi Hülya Avşar dı....
     Aykırılık değince aklıma geldi. Flört olayını hala çokta onaylamayacağını, hatta AYKIRI bulacağını düşündüğüm R.Tayyip Erdoğan'nın  tavrı kafama çakıldı.Karşısındaki KADININ bu duruşu NORMALLİĞİ değil mi asıl AYKIRILIK???....
    Hülya Avşar'ı cokkkkk konuda eleştirsem de ''bu konuda'' tam destekteyim.Kemal Kılıçdaroğlu'nun tavrını,üslubunu tatsız buldum.Özgürlük,kendine münhasır tavrı,markasını yönetmek konusunda Hülya Avşar hala ders verecek güçte. Dogru-Yanlış tartışması başka.....
     Açıkçası K.Kılıçdaroğlu'nun yerinde olsam Hülya Avşar dava açtığı ve gerekçesini sunduğu anda manevra yapar ve hatta ÖZÜR dilerdim. Erdoğan'a laf çakarken yaptığı ''Hülya Avşar Metaforuna'', yine Hülya Avşar'ın taaaa kendisi destek vermiş.Üstelik bir siyasetçiden çok daha iyi uslubla.
     Zira durum ortada ...
     Muhalefet olmak demek,Muhalif Liderin her yaptığını onaylamakmıdır? Hiç bu kafada değilim!Ezbere olan her duyguya antiyim!''SIRFFFFFF MUHALİF'' diye bu uslubu onaylamama imkan yok.Hıııı bu Hülya Avşar'cı olduğum anlamına gelir mi? Çok saçma!Hülya Avşar ne bir parti ne de bir spor klübü.İlla bişeyci olunacaksa.KENDİMCİYİM!Mahsuru???
     Düşüncelerini özgürce ifade eden kişilere saygı duyuyorum, dolayısıyla Kılıçdaroğlu'na da 'kendi fikridir' diyerek selam ediyorum. Diyen Hülya Avşar gündeme aslanlar gibi selam çakmış....

    

3 Temmuz 2014 Perşembe

BEYOĞLU'N DA İFTAR .....


         
 
       2 Temmuz 2014 Çarşamba günü Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ‘ın davetlisi olarak Taksim Meydan’ındaydım. Tüm dini temsilcilerin katıldığı bu 3000 kişilik organizasyon, geçen yılda gerçekleşmişti.Vali Hüseyin Avni Mutlu ve Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın da katıldığı sofra da yerlerimizi aldık.
 

        Çocukluğumun Ramazan Ayı geleneklerinin ister istemez kafamdan geçmesine engel olamadım. Ve o samimiyetle gözlemlerim, duygumla oradaydım. Önce teşekkür etmek isterim. Hem bu davete, hem de 1. Protokol masadaki rezervasyonuma. Bir medya mensubu olmanın ötesinde KADIN medya mensubu olarak, şehrin en tepe yönetimi ve dini liderlerle gözgöze olamak heyecan verici…

    Ben oruçlu değildim. Ama dedim ya çocukluktan bu yana Ramazan Gelenekleri hafızamda kazılıdır. Elbette ki oruca saygı ile ezanı sofrada beklerim. Hatta Ramazan ayında oruçlu olmasam dahi, akşam yemeğini iftar saatinde yemeğe özen gösteririm.

   
 
    Yemek sonrası daha az sayıda kişiyle Park Otel’in terasına geçtik. İş adamı Adnan Polat, Aydın Üniversitesi Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Aydın, son dönem olağanüstü tablolarıyla ressam Ahmet Güneştekin de oradaydı.

  
       Bana iftar sonrası o samimi sohbetleri anımsattı. Vali Mutlu’nun esprili bir kişilik olduğu  özellikle dikkatimi çekti.  Yapılan konuşmalarda dini liderlerin mesajları aklıma çivi gibi çakıldı. Söyledikleri özetle:

     Sahak Masalyan Ermeni Episkopos'u:" Allahı ararken insanı unutmak" konusundaki kaostan bahsetti. Üzerine düşününce ne kadar haklı dedim. Şah damarından daha yakın ayeti aklıma geldi… Hele hele: Türkiye Hahambaşı İsak Haleva:Dinlerin  içinde yeni  bir din daha oluştu dediğinde . Ortamda hani hissedersiniz ya şöyle bir essssssss aynen o duygu birkaç saniye olduJ Ama sözlerine,’’ en muhtem duygu  SEVGİ dir.Cunku tum dinlerde vardır"diye olağanüstü bağlayıcı, bütünleyici bir ifadeyle devamı muhteşemdi… İl Müftüsü Prof.Rahmi Yaran"sükretmenin temel oldugunu" vurguladı. Ki teşekkür etmenin, şükretmenin zarafetiyle ibadet iç ferahlatıcı olduğunu anımsadım. Süryani Patrik Vekili Yusuf Cetin:"Komsu ulkelerin ates topu gibi olduklarını,ülkemizdeki uyum ve huzura"dikkat cekti. Bazan çelişkilerdir uyum diye düşünmekten kendimi alamadım…

    Sonrasında iş adamlarının da konuşmalarıyla gece devam etti. Misbah Başkanı, babası Ali Rıza Demircan’ın konuşması sırasında özellikle izledim. Yine de baba laf söylerken o çocuk vücud dili bir gitti geldi J

 
   Böyle geceler de kadın olmak garip bir dengedir. Konuşulanları dinlemek ama aynı zamanda  diğer tarafta kadınların arasına karışmak konusunda arafta kalırsınız. Ve bu iyidir. Çünkü her tarafa hakim olursunuzJ

    Kimse kusura bakmasın elbetteki kadın bölgesi daha eğlenceliydi. Başkanın eşi Ferda Hanım son derece sıcak ve canlı. Üç çocuk annesi ve acayip genç, fit.  Uzunca sohbet ettik. Medya da pek olmaktan hoşlanmadığından bahsetti. Ve tüm sıcaklığı ile eşinin vakitsizliğinden yakınmadığını, bunun için zamanlar yaratma konusundaki gayretlerinden bahsetti. Yapıcı olmak, anlayışlı ve fedakarlık meselesinin istemekle alakalı olduğunu düşündürten bir genç kadın. Açıkçası haydi selfie desem asla kırmayacağına emindim. Ama ben de böyle gecelerde insanları boğmak, her anı iş için adeta arsızlaştırmayı itici buluyorum. O samimi ortama duş etkisi yapan sahte bir hal yaratmak istemedim. Hatta ne yalan söylüyeyim, aklıma bile gelmedi. Muhtemel sohbetin ailesel oluşu ''hepimizin özeli var'' duygusunu verdi...
    Büyük kızları Zeynep yoktu. Ama 11 yaşındaki Rana’nın arkadaşlığını size kelimelerle anlatamam. Çantamda tavşan olduğu numaramı yutan üç yaşındaki Neva ile çok eğlendik. Rana sabah yelken kursuna gideceği için artık uyumak istiyordu. Valla ben yelken kursuna gitmeyecektim ama Rana ile durumum çokta farklı değildiJ Öyle tatlı sohbet ettik ki. Hatta keşke mikrofonu elimize alıp, gecenin Hacivat- Karagözü olsaydık bile dedik. Sosyal medya da oldukça seçici Rana Twitter’ı hem yetişkinler için olduğunu düşünüyor  hem de  ve fazla ölçüsüz dialoglardan dolayı pek haz etmiyor. Facebook’u da modası geçti,sadece Instagram var diyor. Valla haklı. Zaten hangi konuda olursa olsun trendleri kesinlikle çocuk algısı üzerinden takip etmeli. Rana’ya aynen katılıyorum. Instagram da birbirimizi takibe aldık. Eve dönerken sayfasına baktım.Anladığım;  inanılmaz neşeli, renkli bir aile DEMİRCAN ailesi …Hııı buarada Neva'nın anlamı müzikte bir nota:)

     Dinlerin buluştuğu bu iftar yemeği ‘’ALLAH BİRDİR’’ ibadetinin altını çizdi. Ayrıca evrende yaş sınırı olmayan kızların her yerde birbirlerini bulacağı enerjisi bir kere daha kanıtlandı… Yaşasınnnnnnnn :)

Güzel duygularlayım…

21 Mayıs 2014 Çarşamba



                          ALİ ŞEN VE ''İMAM'' MESELESİ




          Ali Şen Fenerbahçe'nin efsane başkanı, ve bana göre ülkenin birçok alanda fenomen olmuş ismidir. Dün hayatta en acı olabilecek bir olay yaşadı. Henüz 17 yaşındaki torunu Alp Ali Şen'i elim bir trafik kazası sonucu toprağa verdi. Acıyla ayakta durmakta güçlük geçen Ali Şen , tavrıyla ailenin başına geçmiş toparlayıcı, sahiplenici ''BABA''idi. 
      İnsan böyle acılarda sığınacağı bir kucak, dayanacağı bir omuz arar.İşte Ali Şen hem çok acı çekiyor, hem de evladını kaybetmiş Adnan, Begüm Şen'i kanatları altına almaya çalışıyordu. Onun bu sahiplenici ATAERKİL şevkati Fenerbahçe Klubüne de yansıdığını sanırım bilmeyen yoktur. 
     Çıkışlarıyla O'nu Hulusi Kentmen'e benzetirim. Şevkatli, ilgili, modern, değerleri olan, kalbi pamuk ama gayet otoriter...
      Torununun cenaze namazında imama verdiği tepkide gayet insaniydi. Ülkedeki tüm imamlarca, her cenazede adeta ''ezberlenmiş''o uzunnn ve aynı konuşma yapılmakta... 
     Daha geçen gün katıldığım Soma'daki Maden Şehidi cenazesinde de bu konuşma aynen aktarıldı. Oysa günlerdir enkazdan çıkarılmasını beklerken acıyla kahrolmuş cenaze sahiplerinin bu konuşmayı dinleyecek halleri kalmamıştı. 
     Üstelik imam konuşurken,yine acıyla şuurunu kaybetmiş insanlar, adeta dua okunuyor gibi avuçlarını açıyor! Çünkü canı yanıyor, çünkü duada eksik bişey yapma endişesi taşıyor, çünkü güç almak için AMİN demeye sığınıyor. Otomatiğe bağlanmışcasına imamın her cümlesinde amin diyor insanlar haklı olarak. Anadolu'yu yurt yapanlarınnnnn diyen imamam, aminnnnnnn diye tamamlayan cenaze cemaatını komik duruma düşürmeye kimsenin hakkı yok! Lütfen! Günlerdir Maden kapısında işkence gibi acı çekmiş insanların kafasına girermi sanıyorsunuz? Hakikaten masal anlatmayın! O sırada içi yanan yakınlara teselli sadece dualar olabilir.Gerçekten MASAL dinlemeye kimsenin gücü yok!
      Böyle konuşmaları vefat eden kisinin yakınları yapmalı ardından. Elbette kendinde güc bulabiliryorsa, bir anısını o an ki duygusunu paylaşmalı. Kisiyle ilgili hiçbir fikri olmayan imamlar asla asla değil!!!
       Acının EZBER metni olurmu? Ölüm acısı ezberlenmiş bir metin olabilir mi? İnsan doğasına, psikolojisine aykırı! Ölümü rutine bağlamak değil de bu ne?
    Alp Ali Şen henüz 17 yaşında, tarih dersin de bile o konulara gelmemiş bir çocuk.Tuhaf olan Malazgit, Osmanlı vs vs ne alaka? 
    Her cenaze sahibi gibi içi yanarak, aynı duygularla ellerini açmış dua bekleyen Ali Şen'in BABA duygusuyla içeriğe hakimiyeti muhteşemdi. 
    Bu tavır önemli bir konuyu gündeme getirmeli.İmamları cenazelerin özelliklerine göre konuşabilme insiyatinde seçmeli. Bu yönde eğitim ve donanım sahibi olmalı. Aksi halde, Ali Şen'in müdahalesiyle kalakalıp, lafı toparlayaman imamın hali de feciydi!
     Ali Şen'in imam takıntısı olmadığını, dini vecibeleriniyerine getirdiğini düşünüyorum. Mesela,Bayram Namazlarını kıldığını gayet iyi biliyorum. Hatta : '' Dalaman İlçesi Kapıkargın Köyü’ndeki görevinden farklı giyim tarzı ve motosiklet tutkusu nedeniyle gördüğü baskılar nedeniyle istifa etmek zorunda kalan imam Tarık Balkı,tekrar mesleğine dönmüştü. Yalıkavak Beldesi’ndeki Yemiş Camisi’ne atanan imam Balkı, burada ilk bayram namazını da kıldırdı. Balkı’yı ilk kutlayan kimdi anımsıyormusunuz?  Bayram namazına gelen Fenerbahçe Spor Kulübü eski başkanlarından işadamı Ali Şen!!!''
     Ali Şen'in imamlarla meselesi var gibi düşünenlere 2011 deki bu olaya dikkatlerini çekmek isterim...
     Bugün, olayla ilgili medya da çıkan başlıklara bakınca PES dedim! '' Ali Şen'den imam fırça!, Ali Şen imamı azarladı!, Ali şen imama bağırdı!'' vs vs.Ali Şen dahil hepimiz için söylüyorum. İmama yaklaşım üzerinden adeta iman sorgulamak değil de ne bu???
     Ne diyeyim ? Allah müstahakınızı versin ...PES!PES dogrusu!
     En başta söylenecek de, en son da söylenecekte tek söz: Allah, başta anne Begüm ( Tanık ) Şen ve tüm aileye sabırlar versin. NOKTA!


NOT: Ali Şen'in imama tepkisi : http://spor.haberler.com/ali-sen-imamin-sozlerini-uzatmasina-tepki-6051319-haberi/
   

 

20 Mayıs 2014 Salı



                                              AYŞE ARMAN'A YAPILAN NEDİR ???


    


            Heytttttttttttttttttttttttttttttttt !!!! Dayanamıyacağım !!!! Bu ne be Ayşe Arman'a linç falan mı? Soma 'ya ben de gittim. Elimde iki çanta olmasın diye Paris'ten aldığım el yapımı bordo rengi Ipad çantası, Armani siyah bir pantalon, yine Paris'ten siyah bir butik gömlek, jean mont, ayağımda İtalyan botlarla....
         Hala o lanet enkazdan çıkarılamayan işçiler vardı. Yakınlarıyla birlikte merak ettim, umut ettim, dua ettim. Gece dönebilirdim. Ama daha o gün hamile oldugunu ögrenen Berna'nın en azından yanında olayım istedim. Dönmedim. Dönemedim!!! O gece çıkarılan 8 madenciden biri oldu Berna'nın kocası Tolga. Ertesi gün cenazesine katılmak icin orada kaldım. 
        Bir madencinin torpiliyle ancak buldugumuz, Kınık'ta alaturka wc nin taharat musluguna takılan hortumla dus icat edilmis otelde . Hem de yorgunluk ve üsümekten kömür kokusu sinmis yorgana aslanlar gibi sarılarak!!!
        Birebir yaşadığım için söylüyorum. Oradaki insanlara çanta manta görecek durumda değil! Bu saçmalık sektördeki kıskançların '' ALGIDA SEÇİLİĞİ'' ... Algısı böyle isleyenin insanlıgı ne durumdadır acaba???
      Bir KADININ başarısını, canlı canlı yaşayaışını alkışlayacaklarına, saçma sapan eleştirenlere YUH olsun!Eziksiniz oğlummmmmmmmmmmmm .........
      Ve Soma daki insanlar olayın üstünün örtülmemesi için  en ses getiren haberlerin yapılmasını istiyor, diliyor. Ve Ayşe ses getiren haberi dibine kadar yapıyor. Kadına şiddet öykülerinde kaçınız birebir ''O''kadınlara dokundunuz? Kacınız evladını kaybetmis ŞEHİT anasıyla birebir temasa girdiniz? Heyyyy heyyyyyyy !!!!!!!!
       Ne olmuş yani Prada çantası, boynunda kolyesi varsa? Kafasında beyin, göğsünde de kalbi var. Sizin neyiniz var? Ayrıca insanların yaşam biçimleri, tipleri belirliyorsa mevzuyu bakın size bir sır.
      İsmini vermeyecegim bir köyde 20 yasında dul kalmıs genc kadını kimseye gostermiyorlardı. Elimdeki görüntü cihazını bırakarak ancak dipeteki odaya rica edip, ancak KADIN oldugum icin girebildim. Girdim kiiiiiii yapıştım kaldım!!!! Hayatımda bu kadar büyüleyici bir güzellik görmedimmmmmm !!!! İnanılmaz gözler, inanılmaz bir yüz, boy pos muhtesem bir genc hanımdı. O acı, hüzünün arkasında acayip güzel bir genc kadın. Izdırapla buğulu gözleri....Gostermemelerine hak verdim. 
      Bu gencecik kadın inanılmaz acı çekiyordu. Kocasına aşkına doyamamıs. Henüz hayatı sorgulayacak yaşta bile değildi. Kasabanın çarşısında bir gözgöze gelmekle başlayan aşkını toprağa gömmenin şaşkınlığındaydı. Ve çarşıda karşılaşmayı anlatırken hala gülümsüyecek kadar AŞKI devam ediyordu....
       Ertesi gün bir anda bombos kalan, 301 kisiye mezar olan bölgeye yine gittim. Madenin üzerinde bulutlar adeta THE END yazıyordu. Ağlamaktan balon olmuş gözlerimi göstermemek için sürekli Ray-Ban gözlüklerimi taktım! Zira insanlara '' sizden daha üzgünüm'' havası vermek haddim bile değildi!!!!!!!!!!!
       Buan o soguktan dudaklarım catlak, 2 gundur ateşler içindeyim. Ve hala kulagımdan hiç çıkarmadığım annemin hediyesi tek taş küpelerim ve boynumda el yapımı D harfi kolyem...
       Kısaca saçmalamayın!!!!!!!!!!!!!!
       

19 Mayıs 2014 Pazartesi





                     KESKİN NİŞANCI ''TOMA'' İNSANLARIN APIŞ ARASINDA....




       İzmir'de Soma protestoları sürerken yakınlarıyla eğlenmeye giden 10 yaşındaki çocuğun gözaltına alınmak istemesi çok tepki çekmişti. Polisin tavrı karşısında çocuğun ağladığı ve altını ıslattığı görülmüştü. İzmir Valiliği'nden açıklama yapıldı. ''Çocuğun 10 değil 13 yaşında olduğu, zarar görmesin diye eylem yapanların arasından uzaklaştırılmaya çalışıldığı ve üzerindeki ıslaklığın da TOMA'nın sıktığı sudan kaynaklandığı iddia edildi.''

      Çocuğun sadece apış arasının ıslak olup, diğer yerlerinin kuruluğunu görünce şaşkınlık, hatta dehşet içindeyim. Acaba TOMA cılar bu kadar keskin nişancı olabilir mi?  Yada valilik açıklamasındaki ''çocuğu koruma amaçlı ŞEVKAT'' ne kadar inandırıcı? 

18 Mayıs 2014 Pazar

SOMA'DA ACI ACIYI DAĞLIYOR…………………

                       SOMA'DA ACI ACIYI DAĞLIYOR…………………

      
                               Soma'da Maden işçileri Şehitliği .....
     
Kardeşe ağıt!! Tuba ( Özcan) Bilim ve Seval Özcan 
                     Ve işte o birbirinden acı öykülerden sadece biri …

      BABA OLACAĞINI BİLE ÖĞRENEMEDİ ...
   

         
          Henüz 23 yaşındaydı Tolga Özcan...
       Soma'da meydana gelen faciada yaşamını yitiren maden işçilerinden sadece biri... Asıl mesleği doğal gaz tesisatçılığı olmasına rağmen askerden gelince, babasının emekli olduğu maden de işe başlamış. Bu sıralarda tanımışlar Berna'yla, aşık olmuşlar. üç ay sonrasında evlenmeye karar vermişler. Sadece yedi ay önce de evlenme hayallerini gerçekleştirmişler. 
      Berna ve Tolga'nın "bir ömür boyu mutlu olmayı" dileyerek kurduklarını yuvaya 13 Mayıs'ta düştü, Soma kömürünün yaktığı ateş.
      Izdırap dolu günler bundan sonra başladı Özcan ailesi için... Önce umut hakimdi, yavaş yavaş umudun yerini hüzün aldı. Facianın yaşandığı madende mahsur kalan Tolga'dan en ufak bir haber alabilmek için Berna ve Tolga'nın ailesi birlikte madenin önünde günlerdir bekliyorlardı.   
         Bekleyişin dördüncü günü, Berna daha fazla  dayanamayarak fenalaştı. Müdahale eden sağlık ekipleri, ona "müjdeli" bir haber verdi. Berna hamileydi. Şaşırdı Berna, utandı da ailede kendisine çok yakın olan kadınlarla bile fısıldayarak paylaşabildi. 


  
     Çocuk sevgisini Facebook profilin de  yeğeniyle onlarca fotoğrafıyla gösteren Tolga, baba olacaktı... Ailesiyle beklemeye devam etti Berna, doğacak çocuğunun babasını... Aynı gün de mahsur kaldığı madenden çıkarıldı Tolga... 16 Mayıs akşamında madenden çıkartılan 8 cansız maden işçisinden biri olarak...
      Sabahın erken saatlerinde Akhisar'a gitti, acılı aile. Tolga'nın cansız bedenini DNA testi sayesinde teşhis edip ardından da teslim aldılar. Ve Soma'ya, Madenciler Şehitliği'ne defnettiler. Orada tanıştık,kendilerine başsağlığı dilerken... Tolga'nın annesi, babası ve akrabaları ağlamaktan konuşamadılar bile...
Anne: Fatma Özcan'ın gyürek yakan özyaşları....


     Evlatlarını, kardeşlerini, çok sevdiği yeğenlerini, doğmamış çocuğun babasını yitirmiş bir aile... Geri verilebilirmiydi ki Tolga ??? Yine de "Şimdi ne olacak, ne diliyorsunuz" diye ürkerek sordum. 


    Ve tüm MADEN ŞEHİT’i yakınları gibi onlarda aynı şeyi diledi , "İsyan ediyoruz!!!" diyerek başladılar. "Neredeyse ailemizin bütün erkekleri madenci. Aynı madende çalışıyorlardı. Onların hala daha hayatta olmalarının tek sebebi ise gece vardiyasında çalışıyor olmaları. Ülkemiz hatta tüm dünya insanlarının madencilere olan hassasiyetleri sonuna kadar devam etsin. Alınan tedbirler yetersiz!!! Olayın üstü kapatılmaya çalışılmasın! Suçlular en ağır şekilde cezalandırılsın! Bu ve benzeri olayların asla tekrar yaşanmaması için, üstünün kapatılmasına engel olunmasını özellikle basın ve medyadan istiyoruz!!!" dediler.
     Herşey o kadar hızlı ve acıydı ki; ancak  dün gece internette Cüneyt Özdemir’in gözyaşlarını tutamadığı programın kaydını izledim. 
   Hastane bahçesin de iki madencinin gencecik  eşiyleriye ropörtaj yapıyordu. Biri üç buçuk aylık hamile olduğunu söyleyince C.Özdemir onu oturttu, özen gösterdi. Diğeri ise BERNA idi. O an henüz hamile olduğunu bile bilmiyordu. Olayı birebir yaşayıp, şimdi o videoyu tekrar izlerken,boğazım düğüm düğüm. 
HENÜZ  PLASENTASI BİLE OLUŞMAMIŞ YETİMİN HİKAYESİ  YÜREK DAĞLAR…
    
   


25 Mart 2014 Salı

HUNGER GAMES in TURKEY

    
     Hernekadar bilim kurgu romanı sevmesemde Suzanne Collins’in  ‘’Hunger Games ‘’ serisine gözatmışlığım vardır…. Collins'in ilham kaynağı, televizyon seyrederken bir kanalda reality show; diğer kanalda Irak işgalini görmesiymiş…
   Sinemaya uyarlanmasıyla  hayli ses getiren HUNGER GAMES  serileri izlemeye değerdir.
    İlk seriyi izlediğimde dawn olmuştum.Fakat bu yıl hele de Gezi Parkı Devri sonrasında , 2. Seri film bana o çok şey söyledi …. A-TE-Şİ   YA-KA-LA-MAK ….
    Filmi ilk izlediğim dakikadan beri bu duygumu birkaç kişiyle paylaştım . Kafamda hep yazayım istedim . Son dönem olanları görünce bu kez durmam imkansızlaştı .
   Aslında konu tamamen kurgusal.Panem adlı  bir ülke , The Capitol başkent….
     Panem'de, oniki bölgede yaşayan halk, ‘’zengin’’ ve refah düzeyi çok yüksek Capitol şehri tarafından yönetilmektedir. Açlık Oyunları, her yıl düzenlenen bir tv yarışmasının adıdır. Oniki bölgeden , biri kız -biri erkek olmak üzere 12-18 yaş arası ÇOCUKLARDAN seçilen 24 yarışmacının, tek kişi kalana kadar birbirini öldürdüğü bir oyundur…
  Ütopik ülkenin,ütopik oyunu olan bu kurguda  aslında distopik ve en gerçek olay ÖLÜMDÜR!
      Vurgusu feci sekilde altı çizilmiştir . Başkan Snow’un kontrolsuz ve acımasız ruhuyla başetmeye çalışan,aynı zamanda hayatta kalma mücadelesiyle hırpalanann Katniss ‘in hikayesi …

     
1.seride kazanan bu ‘’GENÇLERE ‘’ öfkelenen Başkan Snow  75. yılını kutlayacak Açlık Oyunları'nda, 25 yılda bir düzenlenen Çeyrek Asır Oyunları'nın (Quarter Quell) üçüncüsünün yapılacağını duyuracaktır. Galibiyetinin tadına dahi varamadan yeni bir hayatta kalma mücadelesine sürüklenen Katniss bu kez Açlık Oyunları'nın en yeteneklileri ve zekileri arasında hayatta kalmak için savaşacaktır.Yani anlayacağınız Başkan gençliğin başaran sembolü Katniss’ı eninde sonunda yok etmeyi kafaya koymuştur.Zafer turu sırasında ,oyunlarda ölenlerin ailerinin isyanını bastıran acımasız güvenlik güçleride cabası !!!Hologram görüntülerdeki ölen oyuncuların sahneleri gelde isyan etme dedirtiyor.
    S.Collins esinlendiği savas ve show programı bağlantısını düşününce harika bir kurgu diyoruz.Film dünyada hasılat rekorları kırdı.Oyuncuları basta J.lawrence olmak üzre birçok ödül aldı.İnanılmaz pahalı bir prodüksiyon.
   Kafamı kaldırıp bakınca valla gerek yok o kadar masrafa diyorum . Koy kamerayı memlekete oooooo GAMES’in alası bizde . İsyanlara gelince iki ağaç yüzünden patırtı çıkardınız diye koca bir ulus dayak yedik ! Hala iki ağaç demiyorlarmı o Ethem Sarısülük,Abdullah Cömert,Mehmet Ayvalıtaş,Mustafa Sarı,İrfan Tuna,Ali İsmail Korkmaz ,Berkin Elvan  ve nicelerine inannamıyorum.Allah aşkına bu oyun değil ÖLÜMMMMM!!!!!Varsa öte dünyadan  hologram mologramda olsa bir özlem giderme yolu, bırakın yaşayanları asıl onları ışınlayında görelim .

     Film arasında dayanamayıp yanımda oturan ve hiç tanımadığım 20 li yaşlarındaki kıza sordum : ‘’Gezi Parkı Eylemleri  gibi değilmi ? ‘’ … Kız : Olabilir ama roman çok önce dedi .Doğru haklı .
     Ama Aysel Gürel ‘de ‘’Bu dünya ne sana ne bana kalmaz.Sultan Süleymana kalmadı böyle hiçbir kitap yazmaz ‘’dediğinde 80’li yıllardı . Bazı insanlar sosyolojiyi çözmüş.Toplum psikolojisini önceden okuyor . Aysel Gürel ,Suzanna Collins gibi insanlar üst seviyede sosyologlardır . Ve sadece kendi ülkesine takılmayan,evrensel düşünen dünyalılar ….
     Tam buan Türkiye’nin durumuna bakınca bizim Capitol’de Kapital ayakkabı kutularına istiflenmiş.Özgürlük hakgetire !İletişim ve haber alma hakkımız bile gümlemiş. Ulusun nerdeyse tamamı illegal yolla internet ve dünyanın en önemli sosyal ağı TWİTTER’a bağlanır olduk . Sanırsın HUNGER GAMES’te oyuncuyuz . Ve sanki Başkan Snow TOMA’nın önüne geçen Katniss’e kıl olmuş ,hepimizi gebertiyor . Dünya şok olmuş , nefesler tutulmuş bizi izliyor .Dedim ya o kadar masrafa gerek yok , koy kamerayı çek bizi . Al sana Hunger Games’in tillahı .
   Twitter’ın mavi kuşuna kafayı takıp bu kadar hiddet yapmanın hınçlanmanın anlamsızlığıyla boğuluyorum!!!!!Eminim o mavi kuşa bu denli öfkeye kargalar bile gülüyordur .
    Bu duygu haliyle Suzanne Collins’e kafayı takarmı ?Takar valla . Zira Açlık oyunları serisi şu şekilde devam ediyor.Ateşi yakalamak ve ALAYCI KUŞJ Manidar değilmi ? J
    Bana bu metaforu yaptıran : Filmde Başkan Snow’un hınçından UMUT duygusuna öfkelenişidir aslında! Şu repliği altını çize çize yazmadan geçemiycem .

Başkan Snow: Seneca, sence neden bir galibimiz var?
Seneca Crane: Ne demek istiyorsunuz?
Başkan Snow: Demek istediğim, neden bir galibimiz var? Umut.
Seneca Crane: Umut mu?
Başkan Snow: Umut. Bu korkudan daha güçlü olan tek şey. Biraz umut etkilidir, çok umut tehlikelidir. Bir kıvılcım iyidir, zapt edildiği sürece.
Seneca Crane: Yani?
Başkan Snow: Yani, zapt et.
AMAN TANRIM! Kesinlikle Katniss'ten bahsediyorlar!

    Bu durumda  Katniss ‘den de UMUTLU-Twitter hesaplarımızla adeta ALAYCI KUŞ sürüsüyüz …



    İleri teknoloji devrinde tüm memleketin tamamında yayınlanan ATATÜRK'ten hologram işten bile değil ....

8 Mart 2014 Cumartesi

ÖSTROJEN DAY

      
    
     Öğleden sonraya kadar acayip yoğun olup,sonra kırdım kirişi . Aaaaa gak geldi . Resmen kaçtım . Hemde sinsi sinsi kimseye çaktırmadan J Anında bir program yaptım …. 5 Kadın biraraya geleceğiz ….
    Malum Cuma günü,trafik nedeniyle kendimi erkenden  atttım buluşma yerimiz olan Zorlu  Center’a.Hıııı buarada  ‘’zorlu’’ gunlere ragmen,beyaz Türklerin Center’ı olmayı başarmış bu mekana alışmaya ,sevmeye başladım …
     Zaten kurt gibi aç olan ben , koşa koşa Eataly’nin pasta salonunda aldım soluğu. Offffff aman Tanrım bu ne  harika kalabalık . İtalya’daki şubelerinden daha çok iş yapmıyorsa ben de bişey bilmiyorum . Olağanüstü yemeklerin yanında iki kadehte şarap beni kendime getirdi . Teras kısmında da sigara ve kahvemi içerken artık diğer 4 KADIN’la buluşmaya hazırdım …..

      PSM (Performan Sanat Merkezi ) katına indim . 8 Mart Dünya Kadınlar Günü haftasında ‘’Hürriyet Aile İçi Şiddete Son Kampanyası'nın 10. Yıl Konseri'nde sahneye çıkmak üzere Le Div4s ‘le buluşacağız J

    Denise, Isabella, Vittoria ve Sofia …..


    Salon gayet dolu.O topluluğun portresine bakınca, şu berbat günlerin geride kalacağına kalpten inanıyorum İnsanın içini acayip bir umut kaplıyor .En çok sevindiğim de ; isimleri hepimizce bilinen iş dünyasının ELİT insanlarını görmek oldu ….

    Sahneye ilk, Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı çıktı .Kısa ve öz konuşmasında  ‘’Aile içi şiddete ‘’karşı duruşunda gayet vakur tavrına ,sıcaklıgıda eklenince etkisi salonu sardı... Simsiyah kıyafetiyle gayet şık,fit görünüyordu. Sahneden ayrılmak üzre adımlarını atarken C.Louboutin tabanların kan kırmızısı,adeta şiddeti ayakları altına alan kadın gücüydü ….

    Şef Hakan Şensoy yönetimindeki muhteşem orkestra yerini aldı .

   Ve işteeeeee kıpkırmızı kostümleriyle Le Div4s ….Carmen’le açılışı yaptılar . İnanılmaz güzel kızlar . Ve muhteşem sesler . Harika bir müzik ziyafeti izledik …

     Madem östrojen day . Valla dedikodu yapmadan da geçemiycem . Kızların kostümlerini  beğenmedim.Açılışta giydikleri kırmızı tuvalet . Ehhh işte kırmızının gideri çokturdan gitti . Ama ikinci kostümleri berbat bir frakın elbise olmuş haliydi . Kiiii korkunçtu . O muhteşem vücutlu kızlar birer penguene dönüşmüştü . Üçüncü kostüm ise çok daha beterdi.Açık pembe tuvaletimsi şeyin  arkasındaki kuyruk kızları komik göstermiş. Ayakkabılarının birbirlerinden farklı olması bence çok karakterli bir karar . Ama gel gör ki , o ayakkabılar bir de güzel olaydı keşke L ….

     Düşündüm de moda-trend denince akla  İtalya gelir . Amaaaa sahne başka bir şey işte!Gerçekten tasarım,koreografi üzerine uzmanların çalışması olayı alıp götürüyor.Dünya çapındaki bu dört kadın müzikal anlamda çok üst kişilerden destek almışlar . Fakat görsel açıdan çok zayıflar . Acil olarak Türk tasarım ve sahne-koreograflarına ulaşmalarını tavsiye ederim . Gösteri dünyasında başarımız artık markalaşmalı!!!!Hele kızkıza dans eder gibi birsey yaptılar kiiiiiiii …… Aman aman o an görmemek için gayri ihtiyari gözlerimi kapamışım L Gerçekten yardıma ihtiyaçları var.Bir el atsak keşke .

     Fakat  ses, yorum ve repertuar nefis . Üstelik NİYET böylesi güzel organizasyonun parçası olunca baya bir alışı hak ettiler . Zaten haylide alkış aldılar ….

    Hürriyet Gazetesinin liderliğindeki etkinliğin ana soponsoru Penti . Mavi Jeans co-sponsor, Zorlu Center PSM mekân sponsoru, Borusan müzikal sponsor, Most Production ise organizasyon sponsoru….

    Dört  genç İtalyan Soprano Tarihin en büyük opera bestecilerinin ünlü operalarını yenilikçi bir yorumla seslendiriyor, dünyanın her yerinde büyük kalabalıklara söylüyorlar.
Mozart, Bellini, Verdi ve Puccini’nin en ünlü ve etkileyici parçaları, tabii ki her zaman orijinallerine sadık kalarak, bu dört ses için yeniden düzenleniyor. Repertuarın geri kalanı, orkestra sesli sofistike pop ezgileriyle sunulan ünlü İtalyan ve uluslararası şarkılardan oluşuyor.
    Bu gecenin tüm geliri Hürriyet’in Aile İçi Şiddete Son -7/24 Acil Yardım Hattına aktarılacak . (0212 -656 96 96 )
      Benim içinde çok İtalyan bir Cuma akşamı oldu.Yemeğinden,şarabına,müziğine ve eşlik eden 4 güzel İtalyan Kadın Le Div4s’e  teşekkürler J ….
   8 Mart Dünya Kadınlar Gününü beş kadın kutladık diyebilirim :) Ben ,Denise, Isabella, Vittoria ve Sofia :) Emin olun bütün kadınlar güzeldir . Belle Donne J İnşallah aile içi-dışı-psikolojik-sosyolojik vs vs vs …. Her türlü şiddetin sonu gelir . Ve Dünya Kadınlar Gününü şiddet çağrışımıyla değil, bayram duygusuyla kutlarız.
  Şimdiden mesajımı evrene yazayımda bulunsun J
Buona Festa delle donne del mondo ….
(Dünya kadınlar bayramı kutlu olsun ) ..................................


1 Mart 2014 Cumartesi

''bi küçük Eylül meselesi''




   Harika bir Pazar sabahı ama gel görki bennnnnnnnnnnnnnn feci depresif uyandım . Ay aman Allahım böyle olduğumda yere göğe sığamıyorum . Anlamsız bir boğuk hal üzerimde . Attım kendimi sokağa ….
    Önce alış-veriş için caddeye yöneldim. Ihhhh eve döneyim dedim ıhhhh….
   Böyle durumlarda beni sinema paklar ….
   Harika filmler var. Ama eğer vizyonda izlemediğim Türk filmi varsa öncelik onundur. Prensip meselesi J
  Finalde  iyki de böyle yapmışım diyerek evin yolunu tutarım…
……………………………………………….

                                              ‘’bi küçük Eylül meselesi’’


    Aman Tanrım o ne zeki senaryo,o zeki kurgu .O ne muhteşem oyunculuk. O ne gerçek bu an,bu jenerasyonun sahiciliği ….
 Aşk’ın zihni adeta . Karakterlerin alakasızlığına rağmen ,aşkın tutkulu-sahici-samimi halinin ortak masalı . Güzel ötesi Eylül(Farah Zeynep Abdullah) tam bir Beyaz Türk genç kadın. Acayip trend kıyafetleri,yaşam biçimi ve mutlaka gazete okuyan gençlik imajı nefisti . Ve ve o gazete Radikal .
   Geçirdiği trafik kazası sonucu hatırlayamadığı tek 1 ay var . O da Bozcaada da yaşadığı aşk . Aşkın diğer kahramanı içine kapalı , hayatıda da kendine münhasır karikakürist Tek..Tek Radikal de Eylül’ün takip ettiği karakterlerin yaratıcıdır. Engin Akyürek yeni jenerasyon oyunculardan en enteresanı . O kadar yakışıklı bir çocuk çirkin  imajıyla perde de yerini alıyorsa kompleksiz ‘’oyunculuğuna’’alkışlar …. Oyuncular hakkında söyleyecek çok ama çok şey var . Ben hepsini ayakta alışlıyorum . Fakat beni en çok heyecanlandıran yardımcı oyuncu imajı oldu . RADİKAL …
      Radikal Gazetesi son dönemde en önemli gözlemlerimden . Lütfen dikkattinizi toplayın . Gezi Parkı jenerasyonu genelinde Radikal okuyucusu . Aşırı uç yayınları okumuyorlar . Onlar aynı anda eğlenen,kültür ve sanat takip eden bir kuşak . Ve Radikal bunu başarıyla yapıyor . Tablet imajındaki boyutu ilk zamanlar yadırgansada  şimdilerde kesin tercih.Zira hiç kimse gazeteyi uçacakmış gibi kollarını açmak,yada büyükbaba edasıyla beşe katlayıp mındar etmek istemiyor . Zaten herşey o kadar online ki …. 
     TEK(Engin Akyürek) karakter için Erdil Yaşaroğlu’ndan yardım almış . Ve yine filmde E.Yaşaroğlu’nun canlanan karikatür sahneleri,animasyon geçişler harikaydı .
    Eylül’ün sigarayı içiş , arkadaşlarıyla içki içip eğlenme sahneleri çok gerçekti. Evet buda var . Ve  bu ülkede yasaklansa da bir sürü şey var .
     Çizgilerin ardındaki  tekil adam Tek’in aşkı ve ‘’aşık olmak için ben fazla eğlenceliyim’’ diyen uçarı kız Eylül ….
     Filmin tan hikayesini özellikle yazmıyorum .  Gidip mutlaka izleyin . Karikatür ödülleri veren Aydın Dogan’ın Radikal gibi bir gazetenin sahibi olması asla raslantı değil .
     Gezi Parkı jenerasyonu Radikal okuyor, Karikatür seviyor, İnterneti nefis kullanıyor,çok şık giyiniyor,içki içip dans etmeyi seviyor,ve içerken mutlaka sigara tüttürüyor…Ve tabii hafızası silinse bile yüreğinin bilinciyle hareket edip, O AŞKI MUTLAKA HATIRLIYOR . Zihnini her koşulda zorluyor . Aşkına ölümüne sırtını dönmeyecek kadar sevdalı bir gençlik hikayesi ….
   Filmin içine giriyorsunuz. Uzun zamandır bu lezzette film izlememiştim . Ay Yapım’ın uzun metraja soyunmasına birkez daha sevindim .Kurt Seyit ve Sura TV vizyonuna girmek üzreyken,basrol oyuncunu bambaska karakterde göstermesi gercek ve ASLAN YÜREKLİ yapımcı kafasıdır.Bravo J
     Senaryo – Yönetimin Kerem Deren olması şaşırtıcı değildi.Özellikle Ezel dizisi senaristliğinden gönüllere taht kurmuş bu dahi adamın ilk uzun metraj filmi gerçekten harikaydı . Zekası ve olağanüstü yeteneği K.Deren’e bir kere daha hayran bırakıyor ….
   
    Yahu adamdan zeka fışkırıyor.Kızın isminin Eylül olusuyla, anımsanamayan silik zamanın sadece tek 1 ay oluşuna kaç puan ???:) Filmin zaman  algısı kendi içinde kendini senkronize ediyor.O falshbacklerde cabası . Zaman denen kavram zihnin ürettiği bisey ama ya aşk der gibi bisey ….. Valla  kızın adı niye Nisan degilde Eylül de dedim ?:) Buda Kerem Bey'in tılsımıdır belki :) Sinema tılsımlı-büyülü sanat .....Aşkın zaman mevhumu merhumsuz kılan enteresan bir algı .Offff offfff offfff çok çok harika …
   The magic of cinema&Magic of Kerem Deren …..
    Fakat eminim birçok eleştirmen Kerem Deren için sunu soyluyecek:Gecirdiği beyin kanaması ve operasyonu sonucu bilinçaltında esinlenmis.Hafızasında zorlamalar oldugu dönemi yaad ederk yazmıs.Labalabalalabaaaaaaaaaa ….

    Ben hiç oyle hissetmedim.Hatta etrafında hafıza kaybı endisesi tasıyanları cokkkkk güzel tiye almıs.En menen konuyla ‘’ASKIN ZİHNİ’’…Hersey unutulur,beyin oyunlar oynar ama AŞK unutulmuycak kadar hayattasa yasamaya devam diyen Kerem Deren’in zihni iste böyleeeee daha ilk filminde sinir edecek güzellikte J
     Yakın gecmiste de gördüğümüz  gibi,esprili bir jenerasyon vardır . Kusura bakmasın amcalar,teyzelerrrrr bu cocuklar sahane J
    Hıııı bide tabii müzikler var . Nil Karaibrahimgil . Eeeee herhalde şaşıtmadı diymi ? J
      Entertainment Endüstrisinin ennnnn büyük ayağı SİNEMA.Türkiye’de pazarlama tesvik-onuru  OSKAR’ı sayılabilecek bir senomonisi yazıkki yok . Ama gönlümün Oskar’ın da bu film baya ödülü aldı.Tartışmasız en iyi senaryo,en iyi kurgu,en iyi kadın oyuncu,ve en iyi yard.oyuncu(radikal) …Zihnimde heykeli kaldırdı bile …..
************************************************
     Alamadım hızımı EYVAH EYVAH 3 ‘ü de izledim . Onu da sonra yazacağım …
    Final : İykiiiiiiiiiiiiiiii böyle yapmışım diyerek eve gelen, kahve içen bennnnnnnnnnnn J