11 Şubat 2016 Perşembe

BUGÜN NEW YORK'DA ''YERLİ-YERSİZ'' TÜRK- MÜSLÜMAN- KADIN VE BİLİM ADINA ÇOK ÖNEMLİ BİR GÖSTERİ VAR !!!

   
   



     Her yıl New York'ta 11 Şubat 'da Prenses Nisreen El-Hashemite liderliğinde bir konferans düzenleniyor. Hatta Birleşmiş Milletler Genel Meclisi'nin geçen yıl gerçekleşen oturumunda: '' 11 Şubat Dünya Bilim Kadınları Günü'' ilan edilmesi gündeme geldi.


    Tam bugün ülkemizin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzre çokça konuşulan, Birleşmiş Milletler'in bir Müslüman bilim kadınından gelen bu öneriyi nasıl değerlendireceği daha da bir merak konusu olabilir. Zira öneriyi getiren : '' Hz. Muhammed’in soyundan gelen ve Modern Irak’ın kurucu lideri olan Kral Faysal (I) Bin El-Şerif Hüseyin’in torunu olan Prenses Dr. Nisreen El-Hashemite '' 



      Royal Academy Of Science International Trust (RASIT) 1968 den bu yana dünyadaki tüm kadın haklarının savucusu. Özellikle bilim kadınlarının, bilim dünyasında erkek egemenliği altında kalması, bilim kadınlarının öncelikle önyargılarla mücadele edişine hayli hırslanan Prenses Nisreen işte bu vakfın liderlerinden...

    Konferans Türk bir sanatçı kadının kabare gösterisiyle açılacak

     
  
    Nilgün Yerli'nin özel olarak davet edildiği bu açılış da ki davetli listesinde Hillary Clinton , Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon' da var .
      Nilgün'ün daha önce gösterilerini izlemiş olarak şunu söyleyebilirim. Kesin süprizlerle dolu bir gösteri olacak, ÖNYARGI konusuna zaten son derece kafayı takmış bir kadın olarak hayli alkış alacağına eminim. Tamamı ingilizce oynayacak Nilgün, daha yenilerde tüm Güney Doğu'yu ''Yerli-Yersiz'' adlı gösterisiyle dolaşmıştı...
     Dini, ırkı ne olursa olsun KADININ DÜNYADAKİ yerini anlatmak konusunda Nilgün Yerli'nin seçilmesi harika bir tercih. 

     Hayaller, korkular, idealler ve becerilerin evrensel olduğu tartışılmaz. Matruşka bebekler gibi içinden bir sürü kadın çıkacaktır...
    '' Dünya  benim vatanım, insanlık benim ailem, sevgi benim dinim'' diyen Nilgün'ün esas alkışı problemi dile getirince alacağına eminim. Eeeeeee tabiki ADEM :) 
    Saat farkını göze alarak Nilgün Yerli'yi şimdiden kutluyor ve bol şanslar diliyorum.
    Valla Nilgün bu :''  It's good to see you.Unfortunately you can't say the same about me '' ( sizi görmek güzel.Yazık ki siz benim için aynı şeyi söyleyebilirmisiniz?) diye sahneyi açar mı? Açar valla...

    P.S : Bu haberi atlamamak adına New York muhabirlerine acele etmelerini de öneriyorum . Gösteri NY saatine göre 11.20 de başlıyor. 
Program akışı: http://womeninscienceday.org/2016Program.html

      Kahretsin ki berbat bir bel tutulmasıyla bu olağanüstü gösteriyi izlemekten yoksun bendeniz, ayrıca üzüntülerimi dile getiriyorum:((((
      

        

25 Kasım 2015 Çarşamba

İŞTE CESUR KADININ ‘’ STAND_UP’’ GÖSTERİSİ


   
       İŞTE CESUR KADININ ‘’ STAND_UP’’ GÖSTERİSİ


      Geçen yıl Zorlu Center'a koşa koşa giderek gösteriyi izlemiştim...
   Nilgün Yerli'nin yaptığı işi hem merak edip hem de çokkkkk desteklediğim için. Epeydir kafama takıyordum, neden kadın Stand-Up sanatçımız yok diye. Hıııı tabii sanatın cinsiyeti olmaz ama, ‘’dişi’’ olan da başka güzel gelir insana…



   O gösteri sonrası aklımda kalan çok şeyle birlikte, ilk duygum ''Ben bu kadınla mutlaka tanışacağım''dı...

                          TEK KİŞİLİK MASAL



   Aradan aylarrrrrrrrrrr geçti. Ve inanılmaz güzel tesadüfle, Ege’de harika bir tatilde rastlaştık. Denize ayaklarımızı sallayarak, o gece işte bu dolunayı karşıladık.
   Zaten etkilendiğim hikayesini onun ağzından da dinledim. Kırşehir’li müfettiş babasının 80’li yıllarda yurtdışına atanmasıyla başlayan Avrupa hikayesi onun evrensellik algısını nasıl da büyütmüş. Oysa daha 15 yaşındayken anne ve babasını bir trafik kazasında kaybediyor. Sonrası asla bir yalnızlık değil, ancak bir o kadar ‘’TEK KİŞİLİK’’ dünya hikayesi gibi…

    İMAM DEDENİN MANASTIRDA BÜYÜYEN TORUNU


    Henüz reşit olmadığından rahibe okulunda büyüyor. İmam olan dedesi sayesinde tüm dinlere saygı duymuş. Rahibe okulunda ‘’Annesiyle tek iletişim yolunun’’ namaz kılmak olduğunu düşünüyor. Ve her namaz kılışında rahibelerin sükunetle onu izlemelerini, ‘’Dünyadaki tüm hislerin en kutsalı’’ diye anlatıyor. Gözüm mü yaşarsın, yoksa alkışlayayım mı bilemiyorsunuz.
   Nilgün insana çok eskiden tanışıyormuş duygusu veriyor. Sıcak ve çok samimi bir insan.

               TÜRK LOKUMU

   Ekonomi okuduğu üniversite yıllarında, ‘’Türk Lokumu’’ ismiyle kurduğu tiyatro grubuyla macerası başlar. Bu öylesine bir macera olur ki, taaaa Hollanda Kraliyet tiyatrosunda kapalı gişe oynayıp, 50 etkili Türk listesine girecek kadar. Yazdığı kitaplar, makaleler cabası…
    Bu arada bir parantez (annesinin hayatını anlatan ‘’Karides Ayıklayan Kadınlar’’ kitabı sinemaya uyarlanacak. Çağan Irmak) diyor ve parantezi kapatıyorum.

         PEKİ YA TÜRKİYE’DE?
    Önce şunu söylemeliyim. Geçen yıl başladığı turnesini tekrar tekrar gerçekleştirmeyi kafaya koyması, kararlılığı ile bence 10 numara. Turne programına bakınca ise cesareti, sanatın birleştirici tavrını ruhuna giydirmiş haliyle pek rastlanırlardan değil. Diyarbakır’dan Mardin’e, Malatya’ya, Gaziantep’e, hopppp Adana, İzmir, Ankara ve İstanbul.

      EN ‘’OLMADIK’’ ZAMANDA GÜNEY DOĞU TURNESİ


    Ekim ayı başlarıydı bir telefon konuşmamızda turneye hazırlanmanın kaygıları, heyecanı içindeydi. İlk durağı Diyabakır’dı. Ve malum o günler -iyice terörün tırmandığı, sokağa çıkma yasaklarının olduğu kabus günler-de gayet kararlıydı. Ona gitme diyemedim. Teknik dahil tüm ekibinin Hollanda’lılardan oluştuğunu biliyordum. Sadece ekibin ne diyor diyebildim.‘’ Hollanda hükümeti vatandaşlarının  Türkiye seyahatleri için bu ara güvenlik gerekçesiyle NO diyor’’ dedi. Ama o bu durumdan dolayı ekiple birebir görüşmeye gidip, duygusunu paylaşmıştı. Ona inanıp, eşlik etmeyi kabul eden sadece beş kişilik ekibiyle yola koyuldu…

     Fakat o korkunç gün yani 10 Ekim Ankara Katliamı günü Diyarbakır’a gitmiş ancak ’Ulusal Yas’’ dolayısıyla oyunu oynamamıştı. Tüm olan bitene rağmen, üzerinde Hatina te ji boa siti ye. Bi xer hati Amed’e.“ (Gelişiniz barışa dairdir. Amed’e hoş geldiniz.) yazan çiçekle karşılandı.



  Oyunu oynayamasalar da prova yapıyorlar. O sırada dışarıdan gelen silah sesleri için, bu yabancı ekibe gök gürültüsü deyip geçmeye çalışması da cabası. Sonraki durağı Mardin ve diğer iller olmak üzre bu sevgi yolculuğu devam ediyordu…
   ‘’Olmadık Zamanda’’ ifadesini tırnak içinde yazma nedenime gelince, olmadık diye bir şey yok onun kitabında… 
     Çünkü Diyabakır'da gerçekleştiremediği gösteri için programını değiştirdi. Olaydan oniki gün sonra o gösteriyi Diyarbakır’da illaki yaptı. Hemde dopdolu salonda…

              ‘’YERLİ- YERSİZ’’
        Bu turnenin bir ayağında ona mutlaka eşlik etmek istiyordum. Gaziantep’de ona yetiştim…
    Gösterinin adı ‘’Yerli-Yersiz’’. Bu malum algıya öyle bir yerden giriyor ki şaşa kalırsınız. Kadın erkek farkından, ırk, dil, din farkına kadar öyle açılardan hayata dair tesbitleri, öylesine esprili açıdan bakışı varki anlatamam.
   Bir süre sonra kendinize gülmenin ne kadar keyifli olduğunu keşfediyorsunuz.



    Salona girerken, üzerinde ‘’BİRBİRİMİZİ FARKIMIZLA SEVELİM’’yazan tişört hediye ediliyor. Sanki büyülü bir tişört bu. Farkında olmadan interaktif oluveriyorsunuz işte.
  Ön yargılarla savaşmayı ‘’Yerlice’’ öğreniyorsunuz. Hem de gülerekJ Galiba yepyeni bir lisan öğretiyor Nilgün Yerli. Belki de unuttuğumuz bir lisan.


  “ Dünya benim vatanım, insanlık benim ailem, sevgi benim dinim.“  diyen bu cesur kadını mutlaka izlemeli diyorum.
   Işık için ayrı bir parantez açmalıyım. Hollanda’lı bir kadın ve bir erkek teknisyenden oluşan o görsel sanat inanın görülmeye değer. Müziğe gelince, canlı canlı çalınıp söyleniyor. Bu bile onun ne kadar cesur olduğunu gösterir.
     Havva İle Adem'den giriyor kadın erkek ilişkisiyle çokda tatlı dalga geçiyor, pat diye paralel deyiveriyor, hop diye Türkiye'ye kuş bakışı bakıyor ve ve hatta seyircinin verdiği sözcüklerle o anda bir şarkı besteleyiveriyor...

       ‘’YERLİ-YERSİZ’’i NEDEN KAÇIRMAMALIYIZ?



   Çünkü o, korkmadı ve sevmeye devam etti. Çok çalışkan bir kadın. Uzun zamandır özlediğimiz bir kadın profili. Anne ve bir eş. Herkesin korkup kaçtığı dönemde o,terörün göbeğinde,‘’Birbirimizi Farkımızla Sevelim’’ diye  avaz avaz haykırdı.
    O bir kabare, o bir She Stand-Up show.
   Ve o turneye çıktığından beri dünyada, ülkemizde dur durak bilmeden neler oldu neler. Şimdi düşünüyorum da bu gösteri 27 Kasım’da Zorlu Performans Sanat Merkezi’nde mutlak bir kez daha izlenmeli.
   Üstelik keşke vakitleri olsa da özellikle başta Cumhurbaşkanı olmak üzre ülkenin tüm bakanları hatta tüm siyasi liderleri bu gösteriyi izlese. Ve hatta sanatçı dostlar, gözünü kırpmadan turnesini yapan bu sanatçı kadını alkışlamak için orada olsa...
  Ve herkes BİRBİRİNİ FARKIYLA SEVSE…
  Ön yargıları yıkmak ve aynı anda gülebilmek için :
  27 KASIM 2015 Zorlu Center Drama Sahnesi'nde görüşmek dileğiyle…
   
  Not: Biletler, Biletix 'de ...
   

19 Mart 2015 Perşembe

BİRİ '' BIG EYES '' mı DEDİ?


     Bir Tim Burton manyağı olarak vizyona girdiği gün evden fırladım. Ki hava çokkkk soğuktu. En sevdiğim sinema salonlarından biri Kanyon'a ışınlandım. Bilet bulabilir miyim endişem boşunaymış, salon nerdeyse boştu. İlk gün diyedir dedim ve kahvemi yudumlayarak, koltuğuma hatta çantamı koymak suretiyle yan koltuğa kadar yayıldım....
    Valla beklentim yüksek olan bu filmde umduğumu buldum dersem yalan olur. Bir Dark Shadows, Big Fish , Edward Scissorhands, hele döne döne hala izlediğim bir Charlie and the Chocolate Factory asla değildi...
   Zaten konuyu bildiğim, biyografi izlemek pek ilgimi çekmez. Bir KADIN ve bir SANATÇI ve acayippppp feci bir ALDATMA hikayesi olduğundan görmek istedim. Zaten Tim Burton ne yaparsa mutlak izlerim.
   Konu kısaca şu : Ünlü ressam kadının kocası tarafından kazıklanması!!!


   ''Büyük Gözlü'' Tabloların asıl yaratıcısı Margaret'in eserlerini yıllarca kocası Walter’ın imzasıyla yayılması. Neden? Çünkü sahtekar adam sanat camiasında KADINLARIN o kadar yer alamayacağını savunmasıyla, bu salak macera başlıyor. Ve yüzyılın en büyük sahtekarlığı adlı mahkemede sonlanıyor.
  1950 'li yıllar da Amerika bir kadın ressamın başarısını bağrına basmayacak kadar muhafazakar mıydı? Sanmıyorum. Bence Margaret'in naif bir kadın oluşundan da olaylar bu noktaya gitmiş...
  Eeeee ama bütün kadınlar biraz naiftir. Hele de sanatçı kadınlar. Ve şeytani erkeklere denk gelinmediği sürece bunu kimse bilmez!!!
    Hikaye bu !
    Tabii çoğu sahne de sinirden öldüm. Hatta Margaret'ın, Walter'ı Tanrının bir armağanı sandığı bölümde perdeye kafa atasım geldi.
   Arkamda oturan yetmiş yaş civarında olağanüstü iki çift vardı. Son derece şık iki hanımefendi ve çok klass iki beyefendi. Arada reaksiyonları kulağıma geldi. Beyler, adamın durumuna gülerken, kadınlar cıkcıkcıkkkkkk ...Diyordu :)
    Film arasında tekrar kahve almaya kalktığımda göz göze geldik. Dayanamayıp ; ayyy kırıcam bu Walter'ın kafasını offff dedim:) İki hanımefendi de '' siz daha gençsiniz vallahi yapın'' demez miiiii.....
    Ehhhh ben bu gazla ikinci bölümü daha hırsla izledim. Yine arkamdaki koltuklardan gelen şahane tepkilere kulak kabartarak:)
     Erkekler hem cinslerinin düştüğü duruma ne olursa olsun alaycı bir yaklaşımla gülüyor arkadaş. Ama kadınlar hem cinsleri saflığın sınırlarını zorlayıp, nerdeyse salaklaşsa bile asla desteklemekten vaz geçmiyor. Çünkü kadınlar gözleri açıldığında, savaşa girebilecek o AMAZON ruhuna derhal bürüne bilineceğini çok çok iyi biliyor. Nerden mi ? Tabi ki KENDİNDEN :)
    Film bittiğinde yine arkadaki hanımlarla göz göze geldik:  ''OHHHHH İNTİKAM  ALINDI '' diyen sinema sever bu çiftler zihnimde çok güzel yer etti. ''Ahhhh ahhhh ne intikamı yahu, mahkeme de hak yerini buldu.İntikam böyle değildir ki. Ahhh siz siz çok hanımefendiniz. Asıl intikam Walter yatakta çokkkk kötü falan diyeydi olurduuuuu!!!!'' demek istedim.
     Tabii ayıp olur diye sustum. O an Margaret'in Büyük Gözlü Çocukları kadar gözlerim yerinden uğradığını sanıyorum:) Canım benim ne hoş kadınlar. İntikam denen duyguda bile hala çok naif ve duygusallar . Bakmayın cartcut ettiğme, başıma böyle bir şey gelse kesin Margaret kesilirim o da ayrı :)
    İnteraktif izleyici seviyorum. Ayrıca İstanbul gecelerin de sinemaya gelen o yaş grubu çiftler olduğunu görmek başka güzellik.
   Hııı unutmadan Amy Adams iyi oynamış, ama Christoph Waltz biraz sulandırmış gibiydi karakteri ...
    Kıssadan hisse : BİR KADINI ASLA HİÇBİR KONUDA KAZIKLAMAYIN, ŞEYTAN AYAĞINIZA DOLANIR ....
   Big Eyes belki de hikayeyi bildiğimden mi ne, bana çok şey ifade etmedi. Tim Burton hatırına izlediğim bir film olarak aklımda kalacak

.


   
   

12 Mart 2015 Perşembe

EROL BÜYÜKBURÇ

https://instagram.com/deryaderya8/p/0IfBLEqv-O/

#Erol #Büyükburç

    Türk Pop Müziği'nin duayeni efsane kişilik Erol Büyükburç'un vefatı çok üzüldüm. Sadece müzik değil , bir Sanatçının kendine özleniyle yıllar Öncesinde metroseksüelliğin adeta kitabını yazan Büyükburç kendine saygı konusunda da ders gibidir. Yıllar öncesi kızı Ajlan'ın ölümüyle yıkılan bu Baba'nın içindeki hüznü çogu kez biz unuttuk .O ise kalbinin en derininde acını daima yaşamış :( Sanatçı kimliğindeki otoritesi ve yanı sıra neşesiyle hiç unutmayacağız. SAYGI ve Rahmetle....


 

11 Mart 2015 Çarşamba

BEN HAFİF MEŞREP KADINIM VE HİÇ ''MÜSAİT'' DEĞİLİM...

    Ben Hafif Meşrep bir kadınım. Ama aslaaaaaaaaaa MÜSAİT değilim. Diyerek bu topa girmiş bulunmaktayım.
    Ve hemen açıklıyorum. Şöyle ki:
   Türk Dil Kurumunun ''Müsait'': Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)!Tanımıyla sinirlerimiz bir hopladı! Baktım valla bu tanıma uymuyorum. Köken olarak Arapça bu sözcükle benim uyumum zaten zorlasam da olmazmış.
   Gel de şahsen KADIN olarak üzerine düşünme! Mümkün değil!
   Aynı kaynaktan hangi tanıma  uygunum merak ettim. Karşıt sözcük bulamadım. İngilizce de NOT eki gibi olumsuzluk belirten NA eki haline saldırdım.
    NAMÜSAİT :''Uygun olmayan, elverişsiz'' tanımı da asıl tanımla çelişir vaziyetteydi. Eee tabii Namüsait : Flört etmeye uygun olmayan, kolayca flört edilemiyen Erkek olacak hali yok ya :)
   Bu durumda sıfatsız, tanımsız hislerimle fena halde bozuldum. Ve aradım taradım buldummmmmmmmmmmmm :)

 
    Ben ben ben  ''HAFİT MEŞREP'' Kadınım. Oley oley yaşasın. Hem de yine Türk Dil Kurumunun, '' Davranışları, içinde bulunduğu toplumun ahlak anlayışına uymayan (kadın), hafif yollu...'' tanımıyla birebir uyumdayım.
    Bulunduğumuz toplumun AHLAK denen görece anlayışına bakınca, zaten uyum sağlamak mümkün mü? Ahlak Bilimini anlatan bir madde de şöyle diyor:  ''Belli bir toplumun belli bir döneminde bireysel ve toplumsal davranış kurallarını saptayan ve inceleyen bilim.'' Belli toplum, belli dönem miiiiii? Kesin hafif meşrebimmmm . Ama sizin bildiğiniz müsaitlerden değilim.Hatta hatta BEN KALENDER MEŞREBİM:)
    Fakat şu ''hafif yollu'' da  neydi? Ehhh elim deymişken onu da araştırdım. Hafif Meşrep'le aynı tanımda:)))
    Tüm bunları yaparken TDK'nin sitesinde dikkatimi çeken bir şey oldu. Sözcükleri tanımlayıp altta çok tanıdık isimlerin cümleleriyle örneklendirilmiş.
    Müsaite örnek: "Asla hissîliğe, ılık ve yumuşak duygulara müsait değiliz." N. F. Kısakürek'den . İyi de bu cümlede ılık ve yumuşak duygulara müsait değiliz deki O kolay kadın nerede? Özne kim?

    Hafif Yollu ise : '' "Kim bana bu sevdanın sonu çıkmaz olduğunu hafif yollu çıtlatacak olsa kırılarak karşı çıkıyor, çıtlatana düşman kesiliyordum." - N. Cumalı'nın satırlarından örneklenmiş.
Ki burada o kastedilen kadını bırakın, çokkkk sevdalı erkek var yahu :)

   Hafif Meşrep ise  bir cümle içinde örneklendirilmemiş!
  Tanımla, örnek cümlesi bu kadar çelişen kurumun durumuna üzüldüm. Derken o harika cümle NAMÜSAİT örneğinden geldi.
      "Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir." - Atatürk ....
   Laf bitti . Yazıda bitti. Sözcükleri bilmem onlar Türk Dil Kurumunda ...




     Not: Resim , Rus sanatçı Vladımır Volegov'a aittir.....
    
     



5 Mart 2015 Perşembe

BİR ÇOCUK ÖLÜMÜ PAHASINA HANGİ KİTABI OKUMAK İSTER?

 

  Ağrı'nın Taşbasamak Köyü'n deki bir çocuk ölümü pahasına hangi kitabı okumak ister?


 
 
    Oniki yaşındaki Ebru Yalçın'ın intihar haberiyle canım yandı.
  Ağrı'nın Taşbasamak Köyün'de İlköğretim öğrencisi Ebru Yalçın ''HİKAYE KİTABI HIRSIZLIĞI İDDASIYLA ÖĞRETMENLERİ TARAFINDAN SUÇLANDIĞI İÇİN- İNTİHAR ETTİ''...........
    Öğretmenler Ebru'yu disipline verceklerini ve Babasını Jandarmaya bidireceklerini söylemişler. Çocuk ruhu çok korkmuş, gururuna yedirememiş. Ebru'cuk kuzuları emzirtmeye gittiği ahırlarında kendini asarak canına kıymıştı.
    Peki ya bu kitap neydi? Neydi canı pahasına okumak istediği kitap? Kimdi uğruna öldüğü kahramanı?
    İçime merak düştü.Aradım taradım. Maalesef hiçbir haberci kitabın ne olduğunu merak etmemiş. Taktım kafaya, uzunca bir araştırma sonucu ailenin telefonu buldum. Ağabey Şenol'a sordum. Nedir bu iddia edilen kitap? Şenol Yalçın bilmediğini ama Ebru'nun hem amca kızı, hem de sıra arkadaşı Yaprak Yalçın'la beni görüştüreceğini söyledi.
  
   Ve yine sadece oniki yaşındaki Yaprak'la konuştum. Her hafta sınıfta kitap dağıtıldığını ve kim hangi kitabı alıyorsa öğretmendeki listede kayıtlı olduğunu söyledi. Peki dedim neydi Ebru'nun o haftaki kitabı. '' LEVENT PAMUKKALE'DE''...

 
     Timaş Çocuk Yayınları'ndan çıkan, Mustafa Orakçı'nın ''Türkiye'yi Geziyorum'' serisinden bir kitabı. Kitabın tanıtımı şöyle: ''Levent ve tayfası Aklına esti mi sınıfa kurbağa getiren, Çin’e tünel kazarak gitmeye çalışan, mezarlıkta hayalet arayan, gizemli evlere peri keşfine çıkan Levent ve tayfası bu kez Türkiye’yi geziyor'' . Yaprak'ta okumuş bu Levent afacanının kitaplarını. Bana uzun uzun anlattı. Levent Çanakkale de, Levent Gaziantep'te diye bir sürü kitabı var diyor. Konuşmamızdan anladığım üzere o Levent'in gerçekten varlığına inanıyor. Aynen Ebru gibi. Peki dedim bu kitabı kim yazmış? Leventtttttttttttt dedi. Öylemiiii dedim. Tabii Ebru söyledi dedi....


DOĞU'yu BATI'ya BAĞLAYAN BİR DUYGU KÖPRÜSÜ

Bir merak ve orada olma duygusunun hikayesiydi bu. Ülkenin ennnn Doğusunu ennnn Batısına bağlayan bir hayali köprüydü.Bir duygu köprüsüydü bu...



 

 
   Telefonu kapattığımda nefessiz ağlıyordum. Ne zamandan beri hepimizin çocukken yaptığımız o masum araklamaların adı HIRSIZLIK olmuştu? Ne zamandan beri Jandarma ile tehdit edilecek kadar sevgisizleşmiştik? O Jandarma Komutanı, O öğretmenler de bir zamanlar çocuk değilmiydi?Kim, kim, kim di  o masum çocuk hayalleri çalan ASIL HIRSIZLAR?
   Nerede O kitap okuma aşkımıza sırttımızı sıvazlayarak destek veren Öğretmenlerimiz? Çocuksu araklamalarınızı yakaladığında tatlı bir tebessümle , görmezden gelen Öğretmenler nerede? Hırsızlığın ise  utanç verici olduğunu şevkatle anlatan o yürekler nerede?
    Çocuklar ölünce genellikle ya melek ya da yıldız olunur sanırlar. Ebru da gökyüzünde hangi yıldızdır bilmem ama sonsuzluğa uçan bir melek olduğu kesin .
    Ve umarım kahramanı Levent'e kavuşmuştur.
     İşte ülkenin en Doğusun dan en Batısına Ebru'nun bulutlardan köprüsü.Bir ucu Ağrı'nın Diyadin İlçesi'nin Taşbasamak Köyünde , diğer ucu Pamukkale travertenlerinde. Kalbinizle bakın mutlaka göreceksiniz.
     Çocuk yaştaki Ebru'nun dünyasını, ve dünyalardan daha  kadar büyük ONURUNU düşündükçe içi yanmayan var mı?
   .
   
   

   

2 Mart 2015 Pazartesi

YAŞAR KEMAL .............

 
#YasarKemal : Edebiyatın Büyük Babası Yasar Kemal az önce tedavi gördüğü hastanede vefat etti. Yasar Kemal sadece bir edebiyatçı olamaz. O yazdıklarıyla sosyolog, olumlu ve onurlu yaklaşımlarıyla , sorgulamalarında, tesbitleriyle INSAN olmanın azizliğinin altını çizmiştir. Cok özleyeceğiz.... Ülkemizin en önemli aydınlarından  Yasar Babanın Anısına saygıyla...Hepimizin bası sagolsun ...