18 Aralık 2011 Pazar

'' ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ ... ''


               16 Mart'ta yazmışım .... Vay canına hakkaten '' ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ ... '' O günden bu güne o köprünün altından çok sular geçmiş .... Kendi kendime şaşırdım . Sanki eski albüme bakar bir psikolojideyim :) Sanki fotograflar o kadar eskimemiş,ama pozlar çok değişmiş... İşte O yazı :       

                       KELEBEKLER ÖZGÜRMÜDÜR ?
     Yazık ki ; Dogru duzgun ne sosyal paylasım sitelerinde ne de basında yeterince goremedim .Ama bu olay muthis . Ustune dikkatlenip , detaylara bakıldıgında harika tesbitler edinmemek elde degıl .
       14 – 15 Mart 2011 tarihlerinde gerçekleştirilen “Değişim Liderleri Zirvesi”
       Kelime olarak DEGİŞİM bile baslı basına insanı heyecanlanıran bir duygu . ‘’ Degişim – Lider ve Zirve ‘’ her üç sözcükte ne kadar iddialı ve ne kadar tutkulu ….
       Ülkemde düzenlenen bu programda konuşma metinlerine , fotograflara uzun uzun bakarken yakaladım kendimi …
          Başbakan Recep Tayip Erdoğan ‘ ın Mevlana ‘nın ‘’ Yeniliğe Doğru ‘’ şiirinden dizelere de yer verdiği konusmasını mistik degil aksine ‘’ düne ait her şeyin dünle beraber gittiğini ve yeni şeyler söyleme zamanı geldiğini ‘’ ifadesini umut dolu buldum . Ama kafama takılan suydu : Artık insanların demokrasi, hak ve refah taleplerini karşılamanın zamanı geldiğini vurgulayan Erdoğan, siyasetin de bu yönde kendisini yenilemek zorunda olduğunu vurgulamışlar .
        Bu vurgunun içinde ÖZGÜRLÜK neden yer almaz ki ?????Eger bu kosullar yerine gelmezse küresel , sosyal ve siyasal kriz yasanacagı endisesi tasıyan Sayın Basbakan ‘ a kendisinde bildigine cok emin oldugum bir vurguyu yapmasını çok içten dilerdim . Kesinlikle aynı kaygılardayım . Ancak bu kosulların yerine gelmesi icin yargının bir an once duzenlenip , özgürlük denen en insani hakkın verilmesiyle zaten bu kosulların otomatikman yerine monte olacagı aslında en gercek ''değişim ''degilmi?
       Kapanış konuşmasını yapan Bülent Arınç ‘ ın ise konusması cok daha ilgi cekici . Ozellikle : ‘’ Adaleti, hakkaniyeti, barışı, özgürlüğü, demokrasiyi bütün insanlık alemi için istiyoruz. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkeyiz; demokratik, laik, sosyal devletiz. Bu değerler, çatışan değerler değildir. Bu değerlerin garipsenmesini doğru bulmuyoruz. Avrupa Birliği'ne üye olarak dünya barışına katkı sağlamak iddiasındayız" ifadesine cok icten katıldım . Bu degerleri degil garipsemek katılmamak insanlık dısıdır . Fakat Avrupa Birliği üye kac ulke de bu kadar basın mensubu ‘’ sadece yargılanmayı beklerken ceza evinde tutulmaktadır ? ‘’ ….
         Sayın Davutoğlu ise ; Değişime yaklaşım itibariyle burada üç temel yöntemin olabileceğini düşündüğünü söyledi. Davutoğlu, bunların 'değişime karşı direnmek', 'değişimi bir risk gibi görüp bu riskin ürettiği krizlere tepki vermeye çalışan yaklaşım' ve 'değişimin doğasını doğru okuyup değişim sonrası döneme de kendini hazırlayan vizyoner yaklaşım' olduğunu sözlerine ekledi.
        Degişim konusunda tutucu olmamayı tavsiye eden sayın Bakan a gonulden katılıyorum . ‘’ Degişimin Doğası ‘’ ifadelerine hayran kaldım . ‘’ Değişimi doğal olmayan bir olgu gibi gördüğünüzde ondan bir vizyon üretmeniz mümkün olmaz .’’ demisler . Evet bence de Kesinlikle değişime direnmek – dogaya aykırı.
         Eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan ise : Soru , artık reform olsun mu olmasın mı?değil, reforma başlamak ve sürdürülebilir organize reformlar yapmak olmalı. Değişim için baskı durdurulamaz ama nereden başlamak lazım? Değişimin yönetilmesi gerekiyor ve öyle inanıyorum ki değişim insanların ve ülkenin çıkarıyla doğru orantılı yönetilecek." Demisler .
       K.Annan ‘ a hep sempati duymus ve hep takip etmisimdir . Yine duygumda yanılmadım . Zira Turkiye icin ise : ‘’ AB'ye başvurarak reformları daha da ileriye götüren bir ülke. Umuyorum ki bu reformlar devam edecek. Burada küresel sorunlar da tartışılıyor. Türkiye'nin o noktada önemli rol oynadığını görüyoruz. Türkiye, bu bakış açısını sunabilen, Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu bir ülke. Laik bir devlet, bu da çok önemli. Mısır ve Tunus'ta olan gelişmeler açısından bazıları onlar için bir model olabileceğini düşünüyor ‘’ demis …
      Reform konusundaki vurgusunu son derece dikkate almalıyız . Turkiye ‘ nin bulundugu noktanın onemini vurgularken REFORMUN altını ısrarla cizmek bana hukuk reformunun onemını cagrıstırdı … Dıkkate almalıyız !
       Zirvenin bir baska oturumu ise son derece onemlı . ‘’ Farklı İnançlar Ortak Değerler ‘’ … Moderatörlüğünü Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in yaptığı oturuma katılan Appeal of Conscience (Vicdanın Yakarışı) Vakfı Başkanı Haham Arthur Schneier, Rum Ortodoks Kilisesi Patriği Bartholomeos, Türkiye Yahudi Cemaati Hahambaşı İsak Haleva, George Washington Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Hüseyin Nasr ve Vatikan Dinlerarası Diyalog Konseyi Genel Sekreteri Başpiskopos Pier Luigi Celata …
      O kadar isterdim ki orada bulunmayı …Hele LAİKLİK ve ATEİZM konusuldugu sırada , Hüseyin Nasr ise laiklik sözcüğünün Arapça ve Farsça’da kullanılmadığını belirterek, “Bir Avrupa terimini Türkçe’de kullanıyorsunuz. Güzel bir terim ama İslami açıdan böyle bir durum söz konusu değildir. Allah her şeyi yaratmıştır. Laik kelebekler, dini kelebekler var diyemezsiniz. Latince’deki laik terimi, günümüzde kullanılan terimle hiçbir bağa sahip değildir. İnsanlar Tanrı’nın kurallarına göre yaşamazlar, siz buna laik dersiniz, laik sanat dersiniz”… 
      Kelebek üstünden örneğin ben de tek çağrışımı ;Özgürlüktür . İşte bu duygudan hareketle :
      H.Nasr'a iki seyi sormayı cok ama cok isterdim :
1 ) Arapca ve Farsca da kullanılmayan Avrupa terimini biz kullanıyoruz . Cunkı bizim cografyamız Avrupa ile Asya nın birlesimi ….Diller cografyaların etkısıyle olusmaz mı ?
2 ) Cıcekler , bocekler dogadakı tum canlıları ALLAHIN yarattıgına ınanıyoruz . Kelebeklerin laik olma dertleri hangi cofrayanın gokyuzunde ucarsa ucsun elbetteki olamaz . Cunkı kelebekler ucabıldıklerı kadar ozgurdur ! Eger Ozgurce ucamıyorsa bu nasıl adalet dıye kendi ‘’ dilinde ‘’ sorgulamaz mı ?
         Bu oturumu sayın Basbakanımızın kızları Sümeyye ile Esra Albayrak da izlemisler .Emin olun en cok onların gorus ve izlenimlerini merak ettim ….
         Inançsız insan yasayamaz . Ateizm de bir inanc turudur . Inancsızlıga – ınanmakta bir inanc degilmidir ? Ustelik bunların Laik'likle ne ilgisi var ? Laik olmak din dışı olmakmıdır ? Dindar olmak Laik olmamakmıdır?