29 Kasım 2011 Salı

HAYRÜNNİSA GÜL FASHION'S ...

       Trendlerin yaşam biçimlerini , akımları belirlediği kaçılmaz gerçek . Moda denen kavramın sadece giysiler üstünden geçerli saymak şartlanılmış yerleşmiş yanılgıdır. Bu şartlı refleksi iyice silmek için Trend sözcüğünü kullanmayı tercih ediyorum . Gerçi moda ve trend arasında ince ama önemli fark vardır . Moda daha yüzeysel alıgılanır .Oysa trend bir biçime eğilim göstermek , kanıksamaktır .Yani trendin : Sosyolojik , psikolojik özellikleri vardır ....
      Bu mantıktan hareketle Hayrünnisa Hanım'ı en az Lady Gaga,Madonna , Ajda Pekkan kadar trend buluyorum . Toplumsal yapılanmanın sanat üstünde etkileri irdelendiğinde tarihte örnek mevcuttur . Sanat Akımlarının işte tamda bu mantıkla çıkışlarını gözlemleriz . Örnek verecek olursak ; Romantizm Akımı '' 18. yüzyılın sonunda ortaya çıkan ve 19. yüzyılın ortalarına kadar uzanan akımdır. Kendisinden önceki klasizme bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Romantizm, doğduğu çağın akılcılığı ve maddeciliğine tepki olarak bireye, öznelliğe, akıl dışılığa, düş gücüne,kişiselliğe, kendiliğindenciliğe ve aşkınlığa, yani sınırları zorlayıp geçmeye önem verir. Tarihsel olarak bu dönemde gelişen orta soylu sınıfın, yani burjuvazinin duygu, düşünce ve yaşam tarzını ön plana çıkarır. Zaten Fransız devrimini hazırlayan görüşlerle aynı temellere sahiptir. ''
      Ve sanatın her kolunu saran akımların toplumsal , bireysel etkisi kaçınılmazdır . Moda denince sığ kalmak yerine Trend demek daha uygun değil mi ? Fakat İngilizce terimlerle konuşmanın iticiliğide hakkaten feci . Türkçeleştirisek EĞİLİM TETİKLEYİCİ demekte ne kadar oldu sizce ?
      Ayyy herneyse ben böyle sıkıcı bir yazı yazmıycaktım ki . Aksine Hayrünnisa Hanım'ın kendi trendini belirlemesini , giysilerini , fitliğini yazacaktım ... Offfff gitti işte kafa yine :)
      Kafayı toplamaya imkan yok şimdi , ama lafı şöyle bir toparlarsak . Hayrünnisa Hanım'ın ayakkabı tercihleri uzun zamandır dikkatimi çekmekte . Yani anlayacağınız malüm konvansiyonel medya yine çok gerilerimde kalmıştır . Ehhh bu da benim trendim şekerim :) 




        Bir kere İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'in gözlerini alamadığı ökçenin yüksekliği değil . Lütfen o bakışa, yüz ifadesine  dikkat edin . Kadın hangi yaşta olursa olsun kadındır . Majestelerinin çanta- ayakkabı uyumuna bakarsak bu konuda özenli olduğu kesindir . Ayrıca çantasını tutuş biçimi , vücud dili de gayet kadınsı bir ifadededir . Uzun lafın kısası Hayrünnisa Gül'ün renginden , topuk yüksekliğine kadar çekicilikte 10 puan ayakkabı seçimi muhteşemdir . Hiç kimse lafı dolandırmasın konu '' kadınca bir dikkatlenmenin '' ötesinde değildir . Çünkü kadın dikkatlenmesi mevzu bahis olunca , ötesi berisi kalmamış iş fena bir kıskançlıktan ibarettir :)Bir kadın odaklandıysa protokol falan dinlemez ! Kraliçe'nin o bakışında asıl olanda budur ...
      Tabii bu durumda trendler konusunda yaşamı boyunca dünyayı saran Lady Diana 'yı anmamak ne mümkün .Giysisinden , mücevherine , parfümüne , saç kesimine kadar Lady Diana sarayın sınırlarını daima zorlamış asi ama bir o kadar zarif kadındır .... Kraliçe'nin asla onaylamamasına rağmen  yaşam biçimi fırtınalarla doludur . Kısa yaşamının son bulduğu ölümü de sıra dışı , sırlarla dolu olmuştur . Prens Charles'in şimdiki eşi Cornwall Düşesi Camilla ile Kraliçe'nin ilişkilerinin iyi olmasınıda bu kadınsı yaklaşıma bağlamak gayet olası .... Çünkü Camilla'nın demode ve rüküş olmadığını söylemek imkansız...

       Hayrünnisa Hanım'ın giysilerini kendi tasarlayıp , Ankara Olgunlaşma Enstüsün de diktirdiğini duymuştum . Bu durum TREND olma halidir . Kendi biçimini kendi yaratmak , bezemek denince neden Lady Gaga , Madonna yada Ajda Pekkan ' a benzettiğimi sanırım açıklıyabildim . Buarada vücudunun hatlarının belirgin görüntüsü elbisenin darlığından öte , sarayın mimari yapısı ,merdivenlerinin azizliğidir .Bu noktada Mimari sanatının da akımlardan nasibini aldığını anımsamakta fayda var .   O vücut hareketi eşofmanla dahi olsa benzer bir görünüm verecektir . 
      Ayrıca First Lady'nin bu görüntüsü hiç rahatsız edici olmayıp aksine çokta özendiricidir . Proporsiyonu gayet düzgün olan Hayrünnisa Hanım eğer spor yapmıyorsa bende bir şey bilmiyorum . Merakım ise acaba plates mi yoksa yoga mı ?Diyedir ....Zira en trend fromda kalma yolları ,malumumuz buara bunlar :) 
       İnternette '' sözlük'' ler de gözüme çarpan vücud hatları ile yazılmıs sacma sapan entryler oldu . Yemin ediyorum o entry girenlerin kadın olduğunu düşündüm . Anneanne olupta , 40 lı yaşların ortasında bir hanımın bu fitliğini görmezden gelmek imkansız . Sadece açıkça dile getirmeye niye ise bariz bir çekinme var ? Fakat saklanarak absürt dillendirmek çok daha feci !!!!!
      Aslanlar gibi yazıyorum . Hayrünnisa Hanım'ın Buckingham Sarayı'nın girişindeki fotografında ayakkabılarından çok fit görüntüsü asıl dikkati çekendir . 
      Hiç kimse lafı kıvırmasın şimdi . Ayakkabılara gelince harikaydı gerçekten . Topuk yüksekliğinden Kraliçe boşuna endişelenmiş . Podyumlarda giyilen ayakkabıları görmüyormu ? Onca olağanüstü vücudu olan mankenin o topukların üstünde dans bile ettiğini hayranlıkla izlemeyen var mı ? Yoksa koskoca Kraliçe Christian Louboutin'in Red Sole koleksiyonunu bilmiyor mu ? 
      Trendler sosyolojik kavram kaygısıda taşırlar demiştim . Emin olun AB sürecinde tepeden bakanlara , Hayrünnisa Hanım'ın CESUR ayakkabı seçimi  '' Eğilim Tetikliyicisi '' olmuştur . Bu öz güven dolu seçimine fitliğinide ekleyince gayet hoş bir    ''akımın'' başladığına inanıyorum.Zaten asıl olan ökçelerin yüksekliği değil , o platfromda böylesine DİK durabilmektir ...
       Üstelik ayakkabı firmalarında aranan bir model olduğunu duyuyorum . Trend denen anlayışının ekonomiye katkısıda cabası . 50'li yıllarda Grace Kelly’nin Hermes eşarplarının havasını unutmak mümkünmü ?
        Şu durumda Türkiye'nin en fit First Lady ünvanı Hayrünnisa Hanım'a desem bana kim küser ? Belki Semra Özal : Ama onun da gözlükleri ve purosu başka bir ''Eğilim Tetikliyicisi''.Vallahi 90'lar başında teyzemin fellik fellik Semra Hanım gözlüğü aradığını anımsıyorum :) 
        Onu bunu bırakında :Hayrünnisa Gül, Kraliçe Ezilabeth ve Prens William’ın eşi Kate Middileton’a el yapımı deri Türk çantası götürüyor. Kraliçe ve Kate Middleton’ın çantalarını inceleyip Desa’dan uygun seçim yapan Hayrünnisa Gül, hediye paketinin içine markanın İngiltere’deki iki mağazasının adresini içeren bir not da koydurmuş .O ayakkabıyı seçen çanta da ne yapmaz ki diye Middleton'un Kraliçe'ye inat çantayı paralayacak kadar çok sık  kullanacak hissiyatındayım . Ehhhhh gelin kaynana toprağından olurmuş :) 
      Buarada bizim Desa ' da  Hermes'in pabucunu dama atarsa kesinlikle şaşırmam ....

24 Kasım 2011 Perşembe

ERTUĞRUL ÖZKÖK'TEN E-MAİL VAR ....

       Şimdi Ertuğrul Özkök ' ün  e- maillini sizinle paylaşıcağım .Ama ondan önce söylüyeceklerim var!
       Uzun zamandır bir  '' DÖNEK '' lafıdır gidiyor . Hatta önüne gelen birbirine isminden çok dönek diye hitap eder oldu . Artık nasıl bir döndürgeçse bu , döne döne başa geliniyor . Yani bir arpa boyu yol katetmeye imkan yokmuş gibi ! Merkez kaç kuvvetini hesaba katarsak aslında kimsenin döndüğü falan yok . Sadece MERKEZ neresidir iyi bilmek gerekiyor ....
        Kalbiniz ve aklınızın merkezini ortalayabilirseniz hiç sorun olmuyor . Sorun ortalayabilmekte ! Ortada değil or-ta-la-ya-bil-mek-te ! Yani denge de !  Etraftaki herşey bu kaldırgaçlı dödürgeçte dönüp duruyor.
         Oysa doğru yerde durduğun sürece doynkkkk diye çarpmazsın. Ki biz buna duvara toslamakta diyoruz :)
         Zaman hızla akıp gidiyor . Evet  bana '' özel '' bir mailli paylasıyorum. Üzerinden tam 10 - 11 ay geçmiş . Bu soğuk havada yine aynı seyi yapmayı planlıyorum.Yine üç film birden izleyeceğim. İlk George Clooney 'nin The Ides of March  .Bakalım bir seçim kampanyasındaki basın sözcüsü kendisini skandalın içinde bulunca neler oluyor ? Ama en çok George'yi merak ettiğimi itiraf etmekte sakınca görmüyorum :) 2. sırada : Allah'ın Sadık Kulu : Barla .Animasyona oldun olası sempatim vardır . '' Animasyon - hayali karakterlere '' bayılırım . Ancak gercekte var olan insanların animasyona dönüştürülmesine pek sıcak bakmasamda bu filmi izleyeceğim.Said Nursi 'nin bir çocuğun gözüyle algısımı ,yoksa bir kakalama varmı ? Ehhh merak ediyor insan . Ve arada yine bir yemek yerim . Sonra en sevdiğim seans . Son seans . Dedemin İnsanları - Çağan Irmak .İzmir Ege lezzeti , dokusu zaten beni doğal olarak çeker . Buna karşı koymama imkan yok :) Yani son seansta kendimi saatin geç olmasından değil , bu duygudan dolayı pelte gibi salacagım sanırım .  Ehhh birde malum bugun Cuma akşamı ritüelim:)
         Ertuğrul Bey yada bir başkası ile  yazışmamı yayınlamak çokta etik bir şey değil .Biliyorum . Üstelik amacım benim yazımı beğenmiş vurgusu üstünden hiç değil !Öyle olsa idi çok daha süslü sözcüklerle  iltifatlarla, dolu bir çok e-mailllını yayınlardım . Derdim bu değil . Ve benim böyle bir şeye hiç ihtiyacım olduğunu düşünmüyorum . Hele de o faşit hegemonya kafalı eski medyadan nefret bile edemeyen benim ! Hele hele şu son zaman da konvansiyonel medyanın pabucunun dama atıldığı inancıyla yanıp tutuşan '' yeni medya '' destekçisi bendenizin ....Yeni Medya düzeninde diz çökenleri gördükçe neredeyse göbek atmaktayım :) 
        Essek degiliz herhalde.Bu mesajlar elbette yazmak için motivasyondur.Ve  bana '' özeldir ''.Sadece bu sebepten tılsım kaçmasın diye de asla paylaşmam . Bunu da böyle biliniz lütfen .....
       Bu gerçekten iki kişi arasında bir private yazışmadır . Zaten kendisi de bunu bildiğinden ve bana'' haklı güveninden '' dolayı  gayet açık davranmaktadır . İşte tam bu noktada dikkatinizi çekmek isterim . Yazıyı değil neyi beğendiğine, mantığa  lütfen dikkat ediniz .Asıl önemli olan budur ! ..
          Paylaşmakta sakınca görmedim .Çünkü Ertuğrul Özkök 'ün dönek olmasına imkan yok! !Şimdi yazıya , bu tepkiyi veren adam nasıl bir kısır döngüde  ise dönek diyenlerde aynen O durumda ! Yani biz buna kısaca : KISIR KONVANSİYONEL MEDYA DÖNDÜRGECİ diyoruz .Birara avam  ifade ile  ayak oyunlarıda denirdi . Yani durdugun yerin merkez olmayısından dolayı kıpraşma hali .. 
         En azından  mesajı yazdıgı günden bu güne :  Ön yargılar , kinler , öfkeler , hainlikler vs dahil çokta bir şey değişmemiş.Ama dönürgeç kıpraşmakta ...
          İyi de acaba o değişmiş mi ???? Asıl soru bu işte ! 
          Bir atasözü ile : '' Öyle dostları var ki , düşmana ihtiyaç yok '' .. Yani döndürgeç dönüyor , onun dönmesini gerektirecek bir durumu yok ....Asıl kabusta bu! Dünyayı sadece o çember sanıyorlar .Yani kendilerini dünyanın merkezi sanıyorlar :) 
          Keşke keşke keşke akıl edip '' dönebilse '' ahhh  keşke ... Esasında şabalak bir durum :)
          Amannnnn neyse ne ...Sadece onu şimdilerde asıl '' sahici  '' buluyorum :)
          Şimdi ben savunuyor durumundayım gibi bir algı oluştu :) İyi de bunu gerektirecek bir hal yok ! Bir şabalak durumun savunucusu asla olamam !Olmam ! Bu kısır dödürgecin içine giremem ! Girmem ! Defalarca içimden red ettim ! Ediyorum ! Edeceğim ! Yeni dünyayı öylesine seviyorum ki . Tamda benim anlayışıma dönüştü . Mutluyum .... 
         Sadece diğerlerinin olamadığı  ''şabalak'' olmayı isteyebilirim.Kandırılan birinin yakınında olmak ne kadar yıpratıcıdır kimbilir ? Tabii kandıranlardan biri değilseniz :) Hele kandırılansanız daha kabus. Belkide bu kısr pespaye döngü tercihleriydi . Ama artık cümlemize  geçmiş olsun :)
          Görüşmeyip ,yakından  izlediğim kişi ... Çok umursanma hali ile umursanmama halinden ötürü kandırılması UMRUMDA biri .... Sadece bu .. 
           Filmler değişti , zaman geçti .  Emin olun kimse sinemada perdeye arkasını dönerek oturamaz . Ama gözlerini kapayabilir .Bu bir yanılgı  , halüsinasyondan ibaret .
           O dönemde ve şimdi dönek diye sıfatlanan iki adamında adaş olaması da manidar :) . Kötüler kaybediyor . Olaganüstü güzel tesadüfler merkezinde sağlam duranları mutlak yakalıyor . Sadece sabır .Duvara toslayanlar perde de durum komedisi oluyor . Emin olun  izlemeye değiyor.. 
         Riyakarlar varken dönmeye fırsatta yok !  Sadece kaldırgaçlı döndürgeç dönüyor. Bindik bir alamete de diyebiliriz :) Dönek dönek diyerek feci bir kısır döngü oluştu bilmem farkındamısınız ? 
        Ve iyiler daima '' iyi '' oluyor .....Valla lafı döndürmeden söylüyorüm : Ben iyi değil çok şükür SÜPERİM :) Bunu toslamadan , benden duyun istedim. Ehhhh tevazu da bir yere kadar:) Kardeşim dünya dönüyor ...
          İşte orjinal mail :

From: ....zkok@hurriyet.com.tr
To: derya@hotmail.com
Date: Wed, 19 Jan 2011 00:17:09 +0200
Subject: Yanıt:

Derya olaganustu seyler yaziyorsun gercekten.


Kimden: derya derya <derya@hotmail.com>
Kime:  .....zkok
Gönderme Zamanı: Wed Jan 19 00:17:04 2011
Konu:
HÜR ADAM - BİR GÜZEL HAYAT DÜŞLERKEN-EYVAH EYVAH
            Haftaiçi en tercih edilmeyen seans saatlerinde sinemaya gitmenin keyfi … Anlatılmaz yaşanır ve acil tavsiye edilir …
          ‘’ Derya Sinema Günleri 2011 Ocak ‘’ …. Eger fırsatım varsa mutlaka yaptıgım ve son derece zevk aldığım 1 kokteyl gündür . Sabah erken kalkar ve kendimi sinema salonlarının bulunduğu mekana atarım . Eskiden Moll – sinema kültürü olmadığından , İstiklal caddesine kendimi atardım . Bu şölen şimdilerde tek çatı altında olabiliyor . Eh bu durum kolaylık elbet . Seanslar arası koşturmakda  yaşlandırmıyor …
            Sabah erkenden kalktım . Ve kendimi böyle bir merkeze attım . Birbirini takip eden seanslardan 3 biletli bir gün aldım .
             1 . Bilet HÜR ADAM . Said – i Nursi  Filmi diye betimlenen bu film baştan yanlış ifade ediliyor . Sinema bir yönetmen sanatıdır. Film Sad-i Nursi  konu alan  : ‘’ Mehmet Tanrısever ‘’ filmidir . Sinemal anlatım – Kurgu konusunda beğendim . İçeriğine gelince bence filmin en önemli mesajı : Hurafelere inanan halkı bilinçlendirmek adına İslam Bilimi yaklaşımı . Yaklasım tartısılır – tartısılmaz . Ayrı !!! Filmi tarafsız izlemeyi tavsiye ederim .  Atatürk ve Sad-i Nursi sahnesi filmin bütününü değerlendirdiğimde herhangi bir sahne . Ancak çok tartışılır olması  fena halde bir önyargı . Tarihsel her kimlik çetışmaları günümüze yansıdığında aslında çokta değişimler olmadığını düşünüyorum . Fikir ve Düşünce  farklılıkları insanoğlu üstünde daima olacaktır . Bence farklı fikir tartışmalarında kollanması gereken tek nokta USLUP olmalıdır . Bu gecmis , buan ve gelecekte standartı belirleyen tek ölçüdür . Zira  konular O AN ın geçerli – gerçekleridir . Aksi halde zaman aşımını kim açıklayabilir ? Konu değişir , zaman akar …  Aaaaa bide başrol oyuncusu Mürşit Ağa Baş çok fotojenik . Yıllar once Kumsaldaki İzler tv dizisinde o yardımcı rolde de dikkatimi çekmişti . Donanımlı ve eğitimli bir oyuncu yolu açık – şansı bol olsun …On yargı ile filme gitmeyen  talihsizce bu oyuncuyu kacırır  . On yargı ile Kurtlar Vadısı vs vs vs  gidip oyunculuk sanatının yerlerde sürünmesine sahit olmakta aynı talihsizliktir .
           2.Bilet : Eyvah Eyvah 2 – Ata Demirel için kısaca sunu söyleyebilirim . Eyvallahhhhhhh … Çok eğlendim . Demet Akbağ ın oyunculuğunu konuşmak artık demode . Ama Demet in muhteşem fiziğini konuşmak kesinlikle trendi yakalamak derim . Sıcacık bir Körfez Kültürü . Şive ,müzikler , hatta yemekler bölgenin Kültürünü ayna gibi yansıtmış . Bu tür filmlerin yüksek gişe yapması ise vaktiyle KEMAL SUNAL sineması kavramının Türk sinemasına tartışmasız katkısıdır . 87  de film çözümlemeleri dersi ve  Prof.Dr . Oguz Adanır ın kulaklarını cınlattım .Tek tek bu filmleri repliklerine kadar bize ödev verdiğinde ettiğimiz intizarları , en azından ben kendi adıma geri alıyorum .Hocam Affedin …
        3. Bilet : Cirkus Columbia ‘’ Bir Güzel Hayat Düşlerken ‘’ . İykide bu filmi sona bırakmısım . Arada yemek yemeseydim . Kesin düşer bayılırdım . Enteresan bir film . Bir kere 7 ülke ortak yapımı fevkalede dikkat çekici . Alman , Slovenya, Sırbistan , Fransa , İngiltere , Belçika , Bosna- Hersek …. Senaryoyu yazan yonetmen olmanın hakımıyetı baska Danis Tavonic . Komünist rejim sonrası Almanya dan sürgünden dönen Divko , Hersek te o sürgündeyken peşinden gelmeyen karısı Lucija ile sitemleşmesi üstünden olaylar muhtesem anlatılmıs . 20 yasında oglu Martin ile baba- oğul ilişkisi kurmaya çalışan Divko nun iç hesaplaşması ve 1990 yıllarının basındakı Balkanlardaki savas – catısmalar …. Miki Manojlovik oyuncugun doruklarında … Kızlar susun susun  , kulagınızı yaklastırın fısıltım var : ADAM KARİZMA !!! Yasamıslıgının göstergesi , Gözaltı torbaları güven verici  ..Bayıldım …..
           
                   Aksamı , delicesine bir hazla etmenin sarhoslugunda eve dönerken aklımda kalan tek sey . Aynı merkezde 6 cep sinema salonu yani 6 ayrı film vardı . Bu kadar birbirinden alakasız içerikleri olan filmlerin aynı çatı altında sunmak harika idi . Armoni ikramı diye tarifliyeceğim duruma sevinmemek imkansız .
          Kültür = Yasam biçimidir . Her salonda bir yaşam biçimi vardı . Bilet alıp girmekse özgür tercihti benim için . Hiçççç sinemaya gitmeseydim cahilmi kalacaktım ? Tabıkı hayır ! Ama hiç suçum olmamasına rağmen  , eksik kaldığımı bilmeyecektim dahi..
           Hiç sinemaya gitmemek yada gidememekte  bir yasam biçimidir .Eleştirdiğim sunulan ile sunanın keşmekeşliğidir !
           Sinemayı , bu kültürler armonisini destekleyen sayın Bakan Ertugrul Günay ‘ ı kutluyorum . Ve hatta kendisinden Bakanlık bütçeli filmler konusunda daha bonkor olmaya davet ediyorum . Buara fena halde ‘’ Dönek ‘’ tartışması var biliyorum . Ama ben işin siyası – politik kısmıyla ilgilenmiyorum . Ustelik cevremde nerdeyse kimse de ilgilenmiyor . Başka başka kültürlerin varlığını kabul edebilmenin vicdanına tapınıyorum . Hrant Dink in ölümün 4 . yılı olan bu gunde ben bunu kafama fena takıyorum …
         Diyorum ya kültür bir yasam biçimidir . Yasamın taaa kendisini malzeme alan sinemayı çok seviyorum .Evrendeki her canlıya  kendi kültüründe iyi yaşamlar diliyorum …
*************
sevgiler ...iyi geceler ....
        
         

6 Kasım 2011 Pazar

ÖKÜZ ....

     
       Malum Kurban Bayramı dolayısıyla görsel medyada yani Tv'ler de bol bol kaçışan sığırlar gördük .Yurdun çeşitli KÖŞELERİNDEN alınan görüntüler , alışıla gelmiş olsada asla kanıksanacak gibi değildi ! Can havli ile kaçan büyük baş hayvanları yakalanması hayli tehlikeli durumlarda yaratabiliyor . Yazık ki kovalamaca işkenceye dönüşüyor . Velhasılı kelam bu bayram yine nahoş görüntüler izledik .
       Çağrışım yaptı ve şu SIĞIRLAR alemine şöyle uzaktan bir bakayım dedim.İzlediğim kadarıyla fazla yaklaşmanın çokta sempatik olmadığına artık iyice eminim ...
        Buyrun Sığır alemi:
       '' Sığır etinden, sütünden, derisinden, gücünden yararlandığımız evcil bir hayvandır. Dişisine inek, yeni doğmuş erkek yavrusuna buzağı, dişi yavrusuna düve, bir yaşına basmış buzağıya dana denir. Burularak kısırlaştırılmış erkeğine öküz, iki buçuk yaşını geçmiş erkeğine de boğaadı verilir.
       Yeryüzünde, kutuplardan başka hemen her bölgede sığır yaşar. Sığırdan koşum hayvanı olarak da yararlanıldığı için, sığır yetiştiriciliği bir ülkenin hayvancılığında en önemli yeri alır.
      Sığırların büyüklükleri ırklarına, çeşitlerine göre değişir. Genellikle, erkekleri dişilerinden daha iri olur. 150 kilodan 1.000 kiloya kadar ağırlıkta olanları vardır.
      Sığır otla beslenir. Başlıca sığır besinleri taze ot, saman, kepek, burçak, mısır, yulaf, yeşillik, sebzedir. Otla beslenen öbür hayvanlarda olduğu gibi, sığırda da köpekdişi yoktur.
      İnekler 2,5 yaşından 10 yaşma kadar doğurabilirler. Gebelikleri ortalama 284 gün kadar sürer. Yavrular, 4-5 aylık oluncaya kadar ana sütü içerler.
      İyi cins bir boğanın silindir biçimi bir gövdesi, kısa, kalın bacakları olmalıdır. Sağlam bir boğanın tüyleri de parlak olur. Boğalar 1,5 yaşından başlayarak damızlığa alıştırılır. İyi bakımlı, güçlü bir boğa, yılda 3040 ineğe aşım yapabilir. Boğalar, 8-9 yaşına kadar damızlık olarak kullanılabilirler.
     Bundan sonra, erkeklik bezleri burulur, öküz olarak kullanılırlar, öküzlerin tarımda büyük yeri vardır, çift sürmede, araba çekmede işe yararlar.
     Yurdumuzda çeşitli cinsten sığır bulunur ...
'' (*)

     Ülkemizde hayvancılık endüstrisi hatırı sayılır rakamlardadır . Ekonomik olarak sevindiricidir.Fakat ben bu yoğunluğa başka türlü algılarla sevinemiyorum !!!
     Ne yalan söylüyeyim Öküz ün durumunu ,bazı iki ayaklılarla özdeşleştirdim ! Gerçi ben genelde YENİ MEDYA odaklı yazılar yazıyorum . Yani Konvensiyonel medyayı eleştiriyorum .Ama girişte de dediğim gibi malum bayram çağrışımım . Eh bu yazıda böyle bir konu üstüne oldu ...
    Serbest Çağrışıma neden diye sormak gereksizdir .Çağrım bu hiç belli olmuyor , her yöne gidebilir :)
 Bayramınız kutlu ve herşey gönlünüzce olsun.Daha nice''YENİ'' Bayramlara...

(* http://www.nedirvenasil.com/hayvanlar-dunyasi/sigir-turleri/), (krktr: sadegunce.blogspot.com..)

4 Kasım 2011 Cuma

TERÖRE KARŞI - PlayStation İSTİHDAMI

          Bugün hemen her gazete de bir görüntü vardı . Çimento tuğlalarla örülmüş duvara asılı Türk bayrağı önünde tokalaşan hüzünlü erkekler … Fotografın altındaki haber ise : ‘’ Muş'un Korkut ilçesine bağlı İçboğaz köyündeki taziye evinin içine ve dışına Türk bayrakları asan Arslan ailesi, çocuklarının kandırılarak dağa götürüldüğünü savundu.Hakkarinin Çukurca ilçesinde terör örgütüne yönelik operasyonda ölü ele geçirilen Sezer Arslanın ( 19 ) ailesi, köyde oluşturulan taziye evini Türk bayraklarıyla donattı.’’….

           

     
          Bu manzaralar karşısında hep bildik kahredici , lanet edici psikolojiden kendimi alamıyorum ! Ve haberi okumaya devam ediyorum . 2009 yılında kandırılarak dağa çıkarıldığını vurgulanan Sezer’in o sırada 17 yaşında olduğunu hesaplıyorum .
          Hakkâri Anadolu Öğretmen Lisesi’nde okuyup öğretmen olma niyetindeki bu ÇOCUK , okula başladıktan üç ay sonra ortadan kaybolmuş . Allah aşkına verin şu çocukların eline PlayStation bak bakalım bir yere kıpırdıyormu ? İnanın tuvalate bile zor giderler .Yahu bunlar işte böyle oyun yaşı ÇOCUĞU ….
          PlayStation İstihdam-mı olurmu ?  Bal gibi de olur valla ! Çünkü tam böylesi teknolojiye tutkulanacak yaşlardır o yaşlar …. Ve belki de bu tür istihdam eksikliğinden yazık ki silahları teknoloji sanıyorlar !!!!! Çocuk aklı işte zavallı ….

http://webtv.hurriyet.com.tr/haber/evinden-sonra-mezarina-da-turk-bayragi-dikildi_54683

     "Biz Çanakkale'de 7 düvelle savaştık ve devletimizi kurduk. Artık kimseyle savaşmayacağız. Kürt kökenli vatandaş olarak, herkesten daha fazla devletimize ve milletimize sadığız. Yeğenimizi okuyup vatanına milletine hayırlı olsun diye gönderdik, dağa çıkması için göndermedik. Benim de bir oğlum polis okulunda okuyor. Yakında mezun olup göreve başlayacak." Diyen amca Halil Arslan’a şimdi ne denir ?
         Suistimali önlemek için cenazeyi gece vakti toprağa verdiklerini anlatan, "Bu cenaze üzerinden rant elde etmek için uğraşanların çocukları ciplerle geziyor. Kürt temsilcisi olarak seçilen insanlar Meclis'e değil Bodrum'a gidip güneşleniyor. Bunlar, çıkarları için ÇOCUKLARI kandırarak dağa çıkarıyor’’ köyünü sahiplenen  Köy muhtarı Mahmut Arat diyecek lafmı var ?
        Tek kelime Türkçe bilmeyen anne Kadriye Arslan'ın sözleri ise  ateş gibi iç kavuruyor : "Ciğerim yanıyor. Bir oğlum polis, bir oğlum PKK'lıydı. Hep onların karşı karşıya geleceği endişesini yaşıyordum." …
        Hele hele baba Mehmet Arslan, "Okuyup öğretmen olacaktı, çok gördüler. Başka ÇOCUKLAR ölmesin!!!" diyen ve taziyeleri duvara astığı Türk bayrağı altında kabul edişi aslında pek güzel cevap …
        Samimi söylüyorum teknoloji istihdamı şart . Çünkü bu yeni digi teknoloji çocuklara oyun gibi geliyor . Oynarken bilinçlenmek- öğrenmek  diye bir şey psikolojide de var ….. PlayStation İstihdamı adı altında çocukların teröre kurban gitmesini engelleyebiliriz … Onlar henüz çocuk ! Değil dağlarda terörist olmak , ölmeye bile akılları ermeyecek kadar OYUN ÇOCUĞU …Aileleri Türk Bayrağı altında taziyeleri kabul edilen KAYIP ÇOCUKLAR ..... 


HAYDİ IŞINLANIYORUZ ! AB 'YE '' ONE MINUTE '' KALDI ...

        Federal İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan ''İşgücü Göçü Anlaşması'nın 50'inci yıl dönümü nedeniyle Almanya ‘ ya giden Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın programı yoğun . Almanya’dan 3-4 Kasım tarihlerinde düzenlenecek G-20 Liderler Zirvesi'ne katılmak üzre Cannes''a geçti .
        Şimdiiiii 1 dk . bir duralım . Ve işaretleri takip edelim . Önce Almanya ‘ ya İşgücü Göçü Anlaşması'nın 50'inci yıl dönümü nedeniyle gidiliyor . Ve orada olağanüstü rahat , sıcak , esprili konuşması ile Başbakan Erdoğan’ ı görüyoruz . Hatta , Almanya Başbakanı Angela Merkel’in katıldığı toplantıda Erdoğan, Almanya’daki Türklerin başarılarından gurur duyduklarını anlatırken verdiği “Türk Milli Takımı’nın kalesini hedef almadıkça Mesut’un attığı goller bizi de gururlandırıyor” örneği ile salonu kahkahaya boğuyor . Özellikle bu cümlesi gerçekten çok esprili ve elbette akılda kalıcı .
       Ancak lütfen bu şakacı cümlenin ardındaki ciddiyete bakalım . Çünkü aynı konuşmada sayın Başbakan ; ‘’ Yaklaşık 100 yıl önce 1. dünya Savaşı adeta Almanya ve Türkiye'nin kader ortaklığı yaptığı bir mücadele olmuştur. Türklerin zaferleri Alman kumandanların bizzat görev aldığı mücadelelerdir. Ne Türkiye'nin ne de Almanya'nın tarihi birbirinden ayrı yazılamaz. ‘’ ifadeleriyle ortama tarihsel bir yakınlık , sıcaklık da katıyor . Ve hemen arkadan da lafı teröre PKK destek konusuna getiriyor . ‘’ Avrupa'daki Türk nüfus Almanya'daki bazı devletlerin nüfusundan kat be kat fazladır. Hele hele tüm belge ve bilgilerini somut bir şekilde ortaya koymamıza rağmen terör örgütünün faaliyetlerinme gösterilen müsamahaya hiç ama hiç anlam veremiyoruz. Türkiye'nin yalnız bırakılması vicdanları yaralıyor, Avrupa ülkelerinin indandırıcılığını sarsıyor. ‘’....
        Bu o kadar mühim bir konuşma ki ! Elbette akıllarda Mesut Özdil ile ilgili espri kısım kalacak . Zaten kalsında lütfen . Bu esprinin alt bilince  , yaptığı çağrışma harika bir destek .
        Konuşmanın hemen ardından G20 zirvesi için Cannes’a hareket eden Başbakan Erdoğan’ın bu konuşması sırasında vurguladıkları ne tarih olarak nede içerik olarak bir tesadüf değildir . Tesadüf algısı efsunludur . Zaten vücud dili herşeyi ele verir ... Fotografa bakmak bazan yetiyor . 


        Bu süreçte Alman Bild Gazetesinde Başbakan Erdoğan ile yapılan mülakat dizisine bakmak lazım . Röportajın dünkü içeriğinde : Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in, Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin tutumunu değiştirmesi için çok uzun bir süre beklediklerini, ancak bugüne kadar hiç bir şeyin değişmediğini söylemesine dikkatimizi toplayalım . Çünkü devamındaki ifade : ‘’ Katılım şartlarını, bugün AB üyesi olan ülkelerden çok daha iyi bir şekilde yerine getiriyoruz . Ülkeniz krizden çok iyi çıktı ve yüksek borçları bulunan ABD, Japonya ve hatta İtalya'dan daha iyi durumda. Biz Türk ekonomisinin Alman ekonomisi ile iç içe olmasından dolayı mutluyuz ‘’ diyor …. Bence Bild muhteşem bir zamanlama yapmış , senkronizasyon yakalamış . Küresel kriz , terör gibi evrensel gündem ancak ve ancak bu kadar iyi noktadan yakalanır . Alman medyasının bu kadar açık dille gelmesini başka türlü önemsiyorum . 
        Sıcağı sıcağına G20 zirvesinde Papandreu’nun Sarkozy ve Merkel karşısındaki vücud dili ve aldığı red cevabıyla düştüğü duruma çokta şaşıramıyorum …Vücud dili ele verir , fotografa iyi bakalım diye yineliyorum ....
    Almanya’yı PKK için toplanan paralar konusunda ciddi uyarılarda bulunan Başbakan Erdoğan aslında , Mesut Özdil esprisi üstünden Almanya’ya ‘’ Kendi kalene Gol Atma ‘’ diyor …. 
        Yunanistan’ın durumuna cümleten şahitlik eden diğer ülkelerde bu durumda topu artık taca atmazlar … Anladığım şu ki maç iyiye gidiyor …
       Almanya’ da o konuşması sırasında ‘’ Küçük düşünmek AB'ye yakışmaz. Küçük düşünenler AB'yi küresel bir güç haline getirmez.’’ Diyen Erdoğan’ı sözlerinin iki gün sonrası G20 de olan bitene bakınca pehh pehhh taş gediğine ne güzel de oturmuş ...Mazi gözümde canlanıyor… İki yılda Davos ile Cannes arasında AB 'ye mesafe iyice kısalmış . Işınlanıyoruz  ‘’ One Minute ‘’  .... 
        Bunlar güzel ve onur verici . Ama birde  Hukuk - Yargı -Adalet sisteminde reform yapsak tam güzel olacak ....
        Aaaaaa ayrıca 1 dk .1 dk . 1dk . Davos'ta üzüntüyle ağlayan Emine Hanım'ın G20 hakkında duygularını da merak etmiyor değilim . Sonuçta serde bulunan kadın merakımı samimiyetle itiraf etmekte bir sakınca görmüyorum ....


Not : Bu yazıyı bitirdim , tam yayınlayacakken haber linklerine Cannes'tan yeni bir haber :2015 yılında G20 dönem başkanlığını Türkiye'nin yapmasına karar verildi....Hayırlısı olsun...

3 Kasım 2011 Perşembe

İZMİR'E VİZE UYGULAMASI ...


            İstanbul a geldigim dk .dan beri ( 21 yıldır ) hep garip bir ötekileştirme vardır . Üstelik fena halde irite edici …….. Garip garip yerlerde aptal bir kompleksle çıkar karsıma . Susarım efendice ….
          Tolere etmek  bize düşer , serde imbatla ferahlamıs yürek var tabii …
          Güzel olmak değil mesele , cesaret ve doğallık güzelleştirir insanı . İzmir 'in kızları iste bunun icin daima güzeldir …
          Herkesin aklı almaz . Anlaşılamıyacak kadar bu açıklığı – dürüstlüğü ….Mutlak altında çapan oğlu aranır … Oysa yoktur .Neyse o dur !!!!!!
          Koca EŞTİR o kadar . Arkamdaki adam diye saklanmaz ki İzmir li kızlar..Fikirleri daima açık saçıktır . Düşünceler hep ileri seviye de çırıl çıplak ! …Adamıyla Yan Yana yürür ….Eğer o bir erkeğe kanka diyorsa o ölümüne kankadır .....
          Hesap vermekte neymiş ?  Öyle şeylere kafası basmaz İzmir li kızların . Hesapsız yaşamaktan degil . Yasamı hesapsızca sevmektendir  .
          Dümdüz apaçık bir kadın kadar konforlu baska ne olabilir ki hayatta ?
          Ayagında  şipidik terlikle düğüne de gider – cenazeye de – mitinge de …….
          Kordon da sen bir masa da kim akraba , kim arkadaş fark edemezsiniz . Tepesi atımı arkadaşı akrabaya değişmez .  Kan bağına takılıp güzelim ilişkileri taraf kafasıyla bölmez ! İyidir İzmir mavrası …
        TARAF 'taki akrabayı kolluycam diye saçma sapan BERTARAF  takılmaz …………. Akrabanın akrabaya yaptıgını akrep yapmaz  vaziyeti de hiçççç olmaz !!!!! Akraba muhabbetide başkadır İzmir de adamı bogmaz !!!!
          Kimse kimsenin kocalığına – karılığına ahkam kesmez . Delikanlı adam  ‘’ seks olmadı ama aramızda duygusal yakınlaşma oldu ‘’ demez . Duygusal yakınlasma lafının k..cı kurtarmak ıcın söylenen zavallılıgına gülünür ! Gizemi saklayamıyan sümüklü çocuga hadı lennnnn denir:) Salakkkkkkk sen ne anlarsın duygudan – o kafa bulmustur senle:)
          Tabii dünyanın her yerinde en yüce bir kadın hali vardır ki : ANNELİK ... İzmir'in '' Deli Hatçe'si '' de olağanüstü bir annedir . Vefat eden kızının arkasında ruhu acıyla kıvransada  dimdik  duran , damadının omuzundan elini çekmeyecek kadar  zihni de , gönlüde açık bir anne .... İlker genç ve sağlıklı bir erkek. Evlenmesini ve bir yuva kurmasını hem İlker için hem de torunum Can Kılıç için isterim. Bir yandan vicdanım sızlıyor, kızımı düşünüyorum ama bir yandan da mantıklı düşünmeye gayret ediyorum” diyecek kadar DELİ YÜREK bir anne ....
          Gecenin en ucubik vakti kadın kadına korkusuzca sokağa çıkılabilinir. İstemez SWETTHARD   markajı lüzumsuz ! Hatta ‘’ o ne behhhh ‘’ dercesine dalga bıle geçilir :)
         Millet pek anlıyamaz. Bin sene önce anneanne bile alınıp disco SAFFET e gidilir .
Sonra karısıyla , kankasıyla yani kadınlarla  Brodway pavyonuna giden delikanlılar vardır .Gayette şen şakrak eğlenilir...
         İzmir in kadını erkeksi degil , İzmir in erkegi de kadınsı hiç degildir . Herkes sınıfsız  farksız önce İNSANDIR ...
         Hıdralez de İkiçeşmelik’li Roman ile Alsancak’lı sosyete karsılıklı göbek atabılır …
         Ertesi gun bır Cumhuriyet mitinginde yada terör protestosu için bayraklarla  kolkola yürüyebilir ….
        İzmir de terlik muhimdir …….. Sınıf ayrımı yapmaz ….
        İzmir de Kasımpasa nın yumurta topuk pabucu yoktur .
        İzmir de Erkekler de Kadınlar da terlık giyer İzmir den aşagısı Kasımpasa der gibi ….
        Bir ara Hıncal Uluç yazdıydı İzmir in bu hallerine bayıldıgını . Gel gör ki hakkaten bayılmış ve bir türlü ayılamamış... Düpedüz kıs-kan-mıs !!! Sonra kalk Defne Joy Foster’a o vahim ifadeyi kullanarak döşen !  Testiden devşirme ile bu iş olmaz , terlikten haber ver arkadaş ! Hadi lennnnnn der buna her İzmir’li …
        İzmir e giris vizesi bitmistir !!!!! 
         Yok Böyle Kurtlarla Dans !!! Yemezler arkadaş ! Bu kafada kalemlerle ile ne yazık ki daha çokkkkk ''Tecavüzü Normalleştirme, Ceza İndirimlerine ''  isyan ederiz !!!!! Medyanın eski kulağı kesikleri bir açılın kenara bakalım !!!! İzmir kendi devrimini kendi yapar! Defne'nin  Devrimi testiyi adamın kafasına gümletti :) 
       İzmir olağanüstü bir kültürdür !!!!!!!!!!! Ve İzmir'in denizi mavi  , rüzgarı limonata ferahlığında imbat , cinsiyeti SHE'dir … İzmir anlayısında seks yapılmaz – delicesine törenlerle sevisilir … Aradaki farkı anlayana İZMİRLİ denir...
      
       BU KADAR MI ANLASILAMAZ '' İZMİR '' ? O zaman İzmir ' e vize uygulansın da görün ...

1 Kasım 2011 Salı

MİS KOKULU '' HUKUK-ADALET-YARGI SİSTEMİ ''

           Allahınızı severseniz yeni Anayasa için birbirinizi boğazlamayın ! Hatta 1 dk . 1 dk . 1 dk durun ! Yeni Anayasa falan yapmayın ! Tahminim ve hissiyatım : Sadece Hukuk ve Adalet reformu  neredeyse  yeterli olacağı üstüne  .... Ve zaten daha acil !
          Zira Demokrasi , Barış , Sevgi , Özgürlük , Eşitlik ve bir ülke için olabilecek ''güzel olan  herşey'' anayasadan önce Hukuk-Yargı  ve Adalet sisteminden geçiyor. Öğrendik ....Çünkü degiştirilebilinir  olan anayasa , hiçbir çağda değişmiyecek ve insanlığın tek beslendiği SEVGİ - İNSANLIK - DEMOKRASİYE değerlerinden daha güncel olamaz .
          Sayamayacağım kadar çok garip olayların olduğu bu sistem bence artık demistifiye edilmelidir . Sadece az önce gerçekleşen, sıcağı sığacına bir olay yine kafaların karışmasına örnektir:
          '' Prof. Dr. Büşra Ersanlı ve yayınevi sahibi Ragıp Zarakolu'nun da aralarında bulunduğu 24 kişiden 23'ü tutuklandı. Bir şüpheli ise serbest bırakıldı. '' haberini birçok açıdan , birçok kişi konuşacaktır . Ama bir çoğu eminim  şu açıdan bakamıyacaktır !
          Benim ise anlamadığım şu : Niye o bir kişi serbest kaldı ? Neye göre ? Bonusumu vardı ? :) Gibi komik ve garip sorular aklıma gelmekte .... Serbest bırakılma standarttı açıklanırsa , tutuklama standartını anlıayabilirmiyiz ki ?
          Prof. Dr. Büşra Ersanlı'nın 7.Mart . 2009 tarihli Sabah Gazetesi'de yayınlanana bir röportajını anımsadım . Arşive girip bir kez daha baktım . 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve 12 Mart 'ın hepimizce malum olayları üzerinden yapılmış bir mülakat . Sansaryan'da işkence görüşünden , öğrencilik yıllarına , Kadın olmanın toplumsal algılarına kadar detaylı bu şöyleside o zaman da , şimdi de dikkatimi çeken iki nokta oldu .
        1 . ) Öğrencilik ve tutuklama anının anlatışı : '' O zaman Robert Kolej henüz Boğaziçi Üniversitesi olmuştu ve ben Kimya Mühendisliği bölümüne kayıt olmuştum. 12 Mart'tan neredeyse bir yıl sonra 2 Nisan 1972'deki Bebek'teki evimizden gözaltına alındım. Parti üyesi değildim, fakat kendi adalet mücadelem çerçevesinde, biraz da tesadüflerle o çevreyle birlikte mücadele ediyordum. Herhangi bir şiddet içeren eylemin içinde değildim; yaptığımız gazete çıkarmak, tercümeler yapmak, zaman zaman sokak eylemlerine, fabrika direnişlerine ve işçilerle eğitimlere katılmaktı. ''
           Şimdi 1 dk . Bu röportaj 2009 da verilmiş . Tam bugün şu haber dikkatinizi çektimi ? '' Bahadır Söylemez ve Özgür Alkan isimli iki üniversiteli 12 Eylül’de idam edilen üç işçinin isminin geçtiği pankartı asınca bir anda kendilerini örgüt üyeliğinden 25 yıla kadar hapis istemiyle yargılanırken buldular.'' Ankara Üniversitesi Edebiyat Bölümü 1. sınıf öğrencisi Söylemez ve aynı üniversitenin Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuyan Alkan'ın olayına bakış açım aynen şu oldu . Lütfen hesaplayınız. Üniversite 1. sınıf öğrencisi 18 bilemedin 19 hadi sınıfta çaktı falan 20 olsun . Yani 1991 doğumlu filandırlar .
          25 yıla kadar yargılanma nedenleri : 13 Mart 1982’de idam edilen Ethem Coşkun, Seyit Konuk ve Necati Vardar’ın isimlerinin yer aldığı ‘İdamlar Bizi Yıldıramaz / Ethem Coşkun-Seyit Konuk-Necati Vardar/13 Mart Savaşçıları Yaşıyor, Leninistler Savaşıyor’ yazılı pankart astılar. 30 Mart’ta da Kızılay’daki üstgeçide, 1972’de öldürülen Mahir Çayan ve arkadaşlarının siluetlerinin yer aldığı bir pankart astılar . Şeklinde ifade ediliyor . Basit bir matematik ile bu çocukların anne - babalarının 1972 doğumlu olma ihtimallerini düşünebiliriz . Yada 1982 de anne-babaları henüz tanışmıyordur bile .
       Bir 20 yıl sonra pankartlar yine açılacakmı bilemiyorum ? Çünkü artık internet denilen bir teknoloji var . Fakat daha o günlerde babasında vitamin olan bir çocuğun geçmişi sorgulayıp isyan etmesi fena halde endişem !!!!!! Zamanın ruhu değişime açıktır . Sadece gelecekte vicdan azabı yaşamamak için tek değişime uğramaması gereken duygu : SEVGİ - DEMOKRASİ - ADİL OLMAKTAN başka hiçbir şey olmaz !    Barış için atılan adımları kimse görmezden gelemez . Terör belasına en büyük dersi Van Depremin de yardımlaşanlar sevgiyle kucaklaşanlar vermiştir . Eğer konu bu hassasiyet üstünden devam ederse terör  belasının çözüleceğine gönülden inanıyorum ....
**************************
        O röportajda dikkatimi çeken diğer husus : Dünya Kadınlar Günü ve 12 Mart'ı yaşamış bir '' KADIN '' olarak vurgulanan bir bölüm vardı . 12 Mart'ı '' Kadın '' olarak yaşamak nasıl bir duygu ? Sorusuna Ersanlı'nın yanıtı  :
     2 .) '' Sosyalist ideolojide bir yanılsama vardır, kadınla erkek arasında mutlak eşitlik olduğu sanılır. Bu kadının sınıf dışındaki kimliğini gizleyen bir yöndür. Diğer ideolojiler de başka türlü gizler kadın kimliğini. Muhafazakarlık eve kapatarak, liberalizm bireysel olarak yalnız bırakarak, sosyalizm de sınıf içinde eriterek gizler. İşkenceciler, sorgu yapanlar açısından baktığımızda kadınlara kadınlıklarıyla ilgili hakaret ederek rahatlıyorlardı.'' ....
        Bu yanıtının üstünden geçen 2, 5 yıl sonrası tam bugün kadına şiddet , 13 yaşındaki bir kıza tecavüz eden 26 sapığın akıllara zarar durumunu konuşuyoruz . Kadın mağduriyeti algısı feminist çıkışlar üstünden yapıldığında zaman zaman doğaya aykırı buluyorum . Prof. Dr. Büşra Ersanlı 'nın işkenceyi anlatan paragrafını okuyunca İNSAN olmanın herşeyin üstünde olduğunu birkez daha içimde vurguluyorum .
       '' Falaka, dayak, yalnız bırakma, yerde ve sandalyede yatırma şeklinde işkence gördüm. Hayata karşı duygularınız negatifleşiyor. Ama başka kadın arkadaşlarım, çok daha büyük işkencelerden geçtiler. Bize işkence yapan insanlar, Bulgaristan'da özel eğitim gördüklerini söylüyorlardı. 1974'te siyasi afla dışarı çıktıktan sonra, işkencecilerden iki tanesine sokakta rastladım. Bir tanesi küfür ederek otobüse bindi, diğerine işkenceci olduğunu sokakta bağırdım ve kaçmak zorunda kaldı. Arkadaşlarımızın işkence altındaki çığlıklarını bize dinletiyorlardı. Çiğdem Kömürcüoğlu ve Nuri Çolakoğlu'nu çok kötü durumdayken bize göstermişlerdi. 30 güne yakın Sansaryan Han'da tutulduktan sonra, bizi önce Sağmalcılar Cezaevi'ne, ardından da otobüslerle kelepçeli olarak Ankara Yıldırım Bölge'ye sevk ettiler. ''
        Burada işkencenin onur kırıcılığı , travması kadar '' kadına her türlü ve her koşulda  işkencenin '' başkalaştığını, daha derin ve sapıkça hastalıklı boyutta olduğunu düşünüyorum . Ve yine bugün , bu kez başka bir gazete : Zaman Gazetesi Şahin Alpay'ın köşesinde yazdıklarını okuyunca kafam allak bullak oluyor !
      '' Büşra Ersanlı benim yaklaşık kırk yıllık, yakın dostumdur. İşlerimizin yoğunluğu nedeniyle sık görüşemiyoruz. Ama BDP Parti Meclisi'ne seçildiğini öğrendiğimde aradım, (doğrusu tebrik etmem gerekirdi, ama) nedenini sordum. Özetle şunları söyledi: Kürt sorununun baskı ve şiddetle değil, siyasi yoldan bir çözüme ulaşmasını önemsiyorum. Bunun için yapabileceklerimin azamisini BDP için de yapabilirim diye düşündüm. Ayrıca BDP'yi kadın haklarının savunulmasında bütün öteki partilerden ileride görüyorum. İşte başlıca bu nedenlerle BDP'ye üye ve PM'ye aday oldum.Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu'nun temel hak ve özgürlüklerle çelişen hükümlerini kullanarak, şiddete bulaşmamış kimselerin dahi kovuşturmaya uğratılmasından Türkiye'ye hiçbir hayır gelmez. Türkiye'ye ifade özgürlüğünden hayır gelir. Demokrasilerde ifade özgürlüğünün yegane sınırı şiddet savunuculuğu ve ırkçılıktır. İfade özgürlüğünün olmadığı yerde demokrasi olmaz. Demokrasinin olmadığı yerde de toplum sorunlarına çözüm bulunamaz. Bunları tekrar tekrar hatırlatmak zorundayız.
       Büşra Ersanlı'nın, yine eski bir dostum olan Ragıp Zarakol'un KCK davasından gözaltına alınmaları beni fazlasıyla kaygılandırıyor, çünkü şiddetle en küçük bir ilgisi olmayan, olamayacağını adım gibi bildiğim kimselerin, "PKK'nın şehir yapılanması" olarak anılan ve şiddet eylemleri tezgâhlamakla suçlanan KCK ile ilişkilendirilmelerini anlamıyorum. Bu tür gözaltına almalar bana, 12 Eylül askerî yönetimi dönemindeki (benim de başıma gelen) gözaltına almaları andırıyor.
'' ( Zaman Gazetesi 01.11.2011 - Şahin Alpay 'ın köşe yazısından alıntıdır....)
       Lütfen ''Ayrıca BDP'yi kadın haklarının savunulmasında bütün öteki partilerden ileride görüyorum. İşte başlıca bu nedenlerle BDP'ye üye ve PM'ye aday oldum.'' ifadesine dikkatinizi çekmek istiyorum ! Madur ve kırgın insanlar , madur ve kırgın yanları telafi - tedavi -edilmediği sürece başka bir '' kandırılmış mağduriyet  ``maskesiyle tedavi yollarini arayacaklardır . Bu özellikle adalet\yargi sisteminden kaynaklı maduriyet ise daima böylesi kısır döngü olacaktır . 
      Burdan şu çıkıyor . Kadın olarak , insan olarak işkenceden öylesine onuru kırılmış ki algısı tamamen bu  olgu üstünden çalışıyor . İdelojinin ehemmiyeti değil , duygunun hassasiyeti insanları yönlendirir .Totalliter rejime reaksiyon bu kadar anti duygusu olan  birinin simdi benzer bir yapilanmaya girmesi baska nasil aciklanabilinir ki ?
      Şuara TBMM nin en sıcak gündemi '' YENİ ANAYASA '' 2012 yılının sonunda yürürlüğe konulacakmış . Bunun için :Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışma usul ve yöntemlerini belirledi. Yeni anayasa hazırlık süreci dört aşamadan oluşacakmış . Birinci aşama : Kapsamda kurulan üç alt komisyon meslek odaları, Meclis dışındaki siyasi partiler, Anayasal kuruluşlar ve STK’ları dinleyecekmiş . Önerilere açık yeni anayasa TBMM çatısı altındaki BİZİM SEÇTİĞİMİZ VEKİLLER değerlendirecek .
        Seçme hakkımı değerlendiyorum ! Ve Anayasa Komisyonuna : Yargı ve Adalet sisteminde değişikliğin şart olduğunu vurgulamak istiyorum .  Hatta tek başına bu düzenlemenin bile , ilerideki harika Türkiye için yeterli olabileceğini düşünüyorum . Sadece sevgi ve demokrasinin geregi yerine getirilirse '' zamanın ruhu '' zaten herseyi haleder , Van Depreminde bunu gördük diyorum ..... 
       Bu durumları : 12 Aralık 1997′de Siirt’te halka hitaben yaptığı konuşma sırasında, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öğretmenlere tavsiye edilen ve bir devlet kuruluşu tarafından yayınlanan bir kitaptaki şiiri okuduğu için hapis cezasına mahkum edilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın durumunu garipsediğim kadar garipsiyor , hicap duyuyorum ....
       Ve tahminim savcılar , hakimler ve tüm hukuk personeli önlerinde biriken binlerce dosyaya bakıp bakıp bezginlik içersinde , aynı duyguyu paylaşıyorlardır . Hiçbir meslek gurubu çözümü olmayan, uzayıp giden bir işte çalışmak istemez . Hangi meslek alanı olursa olsun ;  insan psikolojisi böyledir ....
       Halkın anlayışıyla çelişen bir hukuk sistemimiz olmadığını iddia etmemiz yazık ki imkansız!Oysa demokrasinin gereği öncelikli olarak bu çelişkiyi ortadan kaldırmak değilmidir ? 
      Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış'ın : Başbakan'ın talimatıyla tutukluluk sürelerinin Avrupa ülkelerinde nasıl olduğunu, hangi tür suçlar için tutukluluk sürelerinin kısalabileceğini araştırdıklarını ve dökümünü çıkarıp Bakanlar Kurulu'na takdim ettiklerini söyledi'' ( bknz: 11.Ekim.2011-Radikal Gzt.) 
       Bu haberle yenileneceğiz diye umutlanıyorum . Devletin attığı barış ve çözüm yollarını dahi tıkayan , yargı ve adalet sisteminde reformun ne kadar gerekli ve acil olduğunu düşünüyorum . Adeta naftalin kokulu eski bir yorgan misali sistemin ; üstümüzü, geleceğimizi  örtmemesini gönülden diliyorum . Güvelenmeye karşı son sistem üretilmiş mis gibi kokulu sabun kalıpları öneriyorum ....
      Özellikle Kürt vatandaşların  "Benim adıma öldürme!" sloganını da , ''Evim Evindir Van '' kampanyasını da  çok samimi , anlamlı buluyorum... 
      Adalet de ve  tabii Eğitim sistemi de kaçınılmaz İNSANİ  ihtiyaçtır.
      Yaşının çok üstünde bir geçmişi sorgulayan çocukları ileriki yüzyıllar da asla görmek istemiyorum !