18 Ocak 2015 Pazar

BASİT BİR CUMARTESİ DEĞİL! WHIPLASH & MAPS TO THE STARS (YILDIZ HARİTASI) VAR...

                    İSTANBUL'UN ŞIKIRDAKLI ZİLLERİ VAR ..

       Ohhhhhh dünden beri hava mis. İnsanın içi hemen coşuveriyor. Tabii Cumartesi fırt diye attım kendimi sokağa...
     Ama bu sadece bir cumartesi değil. İçinde WHIPLASH & MAPS TO THE STARS (YILDIZ HARİTASI) hatta bolca müzik ve harika mekanlar var...
     Cumartesinin şıkır şıkır eden zilleri var....
      Uzun zamandır çehresi değişen Akmerkez'i merak ediyordum. Kendimi ''Cinema Time'' a göre ayarlayıp, yine hayatımı değiştirecek O MUHTEŞEM iki bileti aldım. Ardından güzel bir yemek.

     
    Akmerkez'e  açık hava mekanları eklendiğini duymuştum. Artık yeme-içme işini de AVM'ler de halletme meselesi aldı başını gidiyor. Muhteşem restoranların çoğunu böylesi mekanlarda görmek mümkün. Ve işte! Bana göre bu meselenin en klass mekanlarından biri. SERAFİNA...
     İnanılmazzzzzzzzzz güzel bir yemek, sunum, servisle keyfine vardım. Gösterilen ev sahipliği kadar sıcak alakaya teşekkürler. Kadehte bitiremediğim şarabıma film arasında dönüp devam etmekte başka bir hazdı...
      Ahhhh ahhhh Akmerkez  sen ne nostalji, sen ne anılara sahipsin diyerek biraz dolaştım. Yine trend, yine kaliteliydi.
     Sonra olağanüstü salonda şölen başlasınnnnn!!!

                                    MAPS TO THE STARS (YILDIZ HARİTASI)
   


    
       Offfffffff soluğum kesildi. O rahat ötesi koltuk sanki hamam taburesine dönüştü. Acayip bir  David Cronenberg filmiydi. Yanımda oturan kadın '' ayyyyyyy dayanamıycam sinirlerimi bozdu film, ruh halim gitti'' diye salonu terk etti. Öylesine gerçek işlenmiş bir film işte. Havana karakterindeki Julianne Moore 'un performansı akıllara zarar. Kadın Golden Globe'yi gerçi Still Alice filmiyle alsa da, bu filmdeki performansı da deli bir şeydi. Oscar'da da aday ayrıca...

     Filme gelince,Hollywood'daki starların özel halleri, bambaşka bir hikaye ile karşımıza çıkıyor. Gaz çıkarmaktan, tampon aramaya, şoförle arabada sevişip, bacak arasını elindeki şala silmeye kadar enteresan sahneler de aptallaşıyorsunuz:)
  Aslında hem gerilim hem de komedi sayılabilecek hikayede öyle nokta atışıları varkiiiii.......... Yeni yetme starların uyuşturucu zaafları, alt bilinçteki zavallılıkları, yaslanan ve şöhretini kaybetmeye yüz tutmuşların dramları acı veriyor. Hikayenin örgüsü Mia Wasikowska'nın canlandırdığı yanık izlerini saklayan kızın olayı ise ayrııııı.Hayalletlerin şizofrenik hal alan oyuncularamı ait, yoksa gerçekten hayalletler mi olduğunu anlamak mümkün değil.Hoş,adı üzerinde ''hayalet'' zaten gerçekten olmaz demeyin.Bu filme gidin ve şizofrenik halüsinasyonlara hayaletlerin gerçekleğini yeğlemenin kararını verin:)




      Tam bir Grotesk yapıda perde de akan görsel şölen. David Cronenberg görüntüsü gibi film yapmıs. Valla adama bakınca hem korkuyor, hem de gülüyorsunuz. ( İçimden geçeni yazmassam çatlardım!)




      Ayyy buarada Robert Pattinson bu kez limuzin şoförü. O çocuğu da yönetmen David Cronenberg limuzinin her yerine  oturtu valla.
Cosmopolis filminde de 24 saatini yine limuzinde geçiren ultra zengin adamdı. Şimdi şöferrrrrr yapmış.
Bence buda starların limuzin kompleksiyle bir tür dalga geçmekti:)
    Ehhh hoş geldin 3.Kuşak ALFIE erkeği:) Birinci Michael Caine ,ikinci Jude Law , Robert Pattinson ile etti üç. Limuzin değil de ''Alfie Fantazisi'' diye bir şey Hollywood 'da kesin var.

Twitter  üzerinden menejerle tanışmaya gelen kız, senaryosunu okutmaya çalışan şoför, çocuk yıldızlar, uyuşturucu , aile kavramının-hırsların-paranın acımasızlığı,üzeri örtülen zaaflar Celebrity karakterlerin dramını hiç böyle izlememiştim.
   Hıııııı birde tekrarlanan bir şiir var kiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii  bize epeyce tanıdık :)
  Paul Eluard'ın Liberte şiiri: '' okulda defterime, sirama agaçlara, yazarim adini...'' Ey Özgürlükkkkkkkkk !!! Anımsayan?:)
    Sonuçta ebeveyn olmak valla her şey olmaktır. Mevzu ne olursa olsun çocuklarınız DIŞ-LA-MA-YIN ve Cezalandırma konusunu bir daha gözden geçirin.Yoksa Hollywood maymununa dönersiniz...NET!
    ********************
     İkinci filme yaklaşık 1saat vardı. Ben hopppppp Serafina'ya yine indim.Bu kez kafama taktığım profiterol ve kahve eşliğinde hedonizmin doruklarındaydım:)  Ehhhh hafta içi spora artı saat eklemeyi göze aldık artık.Yapacak bir şey yok:)
        Veeeee işte meraktan geberdiğim film.
  
                                                                    WHIPLASH







Sadece 85 doğumlu Damien Chazelle . Ayyy lafa nasıl gireceğimi bilemedim.Yönetmen sadece henüz 30 yaşında yani. Sadece derken vayyyyyyyy behhhhhhh   demekten imtina ettiğm için:)



    O nasıl bir hikaye, onun nasıl bir oyunculuktur.Allahımmmmmmmmmmmmmmm .....
 19 yaşındaki konservatuar öğrencisi Andrew'in bütün hayali Caz davulcu olmak. Okulun en sert,en psikopat hocası Fletcher 'da Caz Orkestrasının yöneticisi. Aralarındaki mücadele inanılmaz. Uzun zamandır hiç bu kadar DELİCESİNE performans izlememiştim. Filmin içine giriyor ve o psikolojik sınavı resmen veriyorsunuz. Arkam da oturan kız hıçkırarak ağladı. Çıkışta konuştuk. Konservatuar öğrencisiymiş:) Filmde trajedi yok, inanılmaz bir çekişme var. Öyle ki, insan ağlayabilir sinirinden .
     Üst sınıfların bulunduğu orkestraya dahil olan çaylak çocuğun, davullundan çok ''İKTİDARIN FAŞİST HASTALIĞINA'' yakalanmış yöneticisiyle mücadelesi kanın donduğu an!




     Okulun,bir öğrenci intiharı ile sonun da sepetlediği Fletcher'la yolu tekrar bir barda kesişen Andrew'in ona yine kapılışı-kanması ayrı konu. Bazı insanların sert idareleri de olsa, mazoist duygularla sürükleyi bir yanları var galiba...
     Evet, okul dışında değiştiğini sanmak hatta o ortam degisince herseyyyy degisti sanmak diye birsey var galiba hayat da :) ........
        Ve yeni orkestra da çalışmayı kabul ettiği psikopat eğitmenin gösteride, çocuğa attığı kazık  bardağı taşırıyor. Oysa yatağı yorganı stüdyoya taşıyıp, kız arkadaşından dahi vaz geçen Andrew elleri kanayana dek çalışır. Ve yine aslında bilir ki, iyi davul çalıyordur.
     Oysa Fletcher dan yine yediği kazık ve sahnedeki mahcubiyetle perişan,kaçıp giderken üstelik.Kulis kapısında teselliye gelen BABASININ yumşacık sevgisi onu motive eder. Hevesini kanırta kanırta kıranmaya çalışan adamı, olağanüstü doğaçlama bombardımanıyla alt eder. 
    Bana biraz ‘Black Swan’ ı çağrıştırsa da bu film onun çok çok üzerinde. Andrew rolündeki Miles Teller ile orkestra şefi Fletcher’i oynayan J.K. Simmons bu yıl ne kadar ödül varsa alırrrrrrrrrrrr götürür. Neyse çokta filmi anlatmayayım. Gidip izleyin.Ve hatta sakınnnnnnn kaçırmayın!!!!
     Benim dikkatimi çeken davuldaki ZİL'ler oldu. Uzerinde İSTANBUL yazan Türk markası zilleri merakla internette araştırdım. Habibler de bir atölye de üretimiş. Uzerinde ay-yıldız armalı karakrerist bir İSTANBUL yazısı var. Dünyada çok ünlü caz orkestraları bu markayı tercih ediyormuş.Ohhhh ne güzel değil mi? :)




     Ziller de oldukça zoom yapılmıştı. Hoş, böylesi bir detay olmasa da film bana fena halde çağrışım yapardı. O despot, o sert iktidar karakteri nasıl  bir meclis ay pardon orkestra yönetiyordu anlatamam. Zilleri görünce, acaba Damien Chazelle 'ın bize özel bir mesajımı var?Diye düşündüm.
    İzlerken kalbinizin parmaklarınızda attığını ve kanadığını hissedeceksiniz. ''Sözlükte Aferin'den daha zararlı bir sözcük yoktur" diyen eğitmenin yarattığı ruh hali ÇIL-DIR-TI-CI!
     İzlemeye ve tabii müzikleri dinlemeye doyamayacağınız bir film...
     İnsanın içinden şu da geçiyor: '' Siyasiler davul çalsa keşke'':) Belki aralarından Andrew gibi doğaçlama bombası yapacak yiğit çıkar. Söylesem çatlardım. İçimde kalmasın...

     ******
     Çıkışta en sevdiğim arkadaşlarımdan biri aradı. Fenix te Levent Özçelik çalacakmış. Çokta yakında olunca atladım gittim tabii. Ooooooo süperdi. Kimler yoktu ki. Ertuğrul Özkök, Fatih-Hande Altaylı, Berçim Bilgin Erdoğan - Yılmaz Erdoğan, Elif Dürüst sadece benim görüp sohbet ettiklerim di. Müziklerde her zaman ki gibi Levent Özçelik'in ''Kaliteli Neşesinin'' tınılarıydı .

****************
    Hııı buarada buyrun . Eger hala Spotify hesabınız yoksa hemen açın. İşte filmin müzikleri. https://play.spotify.com/album/3VMrhcNlvRhFJCHujCvIgs
   Bu müzikler eşliğinde ben yine sokağa fırladım . Bu kez LEVIATHAN'ı maraktan ölüyorum. Andrey Zvyagintsev bakalım yeni Altın Küre'li film nasılmış???
   

Hiç yorum yok: