1 Kasım 2011 Salı

MİS KOKULU '' HUKUK-ADALET-YARGI SİSTEMİ ''

           Allahınızı severseniz yeni Anayasa için birbirinizi boğazlamayın ! Hatta 1 dk . 1 dk . 1 dk durun ! Yeni Anayasa falan yapmayın ! Tahminim ve hissiyatım : Sadece Hukuk ve Adalet reformu  neredeyse  yeterli olacağı üstüne  .... Ve zaten daha acil !
          Zira Demokrasi , Barış , Sevgi , Özgürlük , Eşitlik ve bir ülke için olabilecek ''güzel olan  herşey'' anayasadan önce Hukuk-Yargı  ve Adalet sisteminden geçiyor. Öğrendik ....Çünkü degiştirilebilinir  olan anayasa , hiçbir çağda değişmiyecek ve insanlığın tek beslendiği SEVGİ - İNSANLIK - DEMOKRASİYE değerlerinden daha güncel olamaz .
          Sayamayacağım kadar çok garip olayların olduğu bu sistem bence artık demistifiye edilmelidir . Sadece az önce gerçekleşen, sıcağı sığacına bir olay yine kafaların karışmasına örnektir:
          '' Prof. Dr. Büşra Ersanlı ve yayınevi sahibi Ragıp Zarakolu'nun da aralarında bulunduğu 24 kişiden 23'ü tutuklandı. Bir şüpheli ise serbest bırakıldı. '' haberini birçok açıdan , birçok kişi konuşacaktır . Ama bir çoğu eminim  şu açıdan bakamıyacaktır !
          Benim ise anlamadığım şu : Niye o bir kişi serbest kaldı ? Neye göre ? Bonusumu vardı ? :) Gibi komik ve garip sorular aklıma gelmekte .... Serbest bırakılma standarttı açıklanırsa , tutuklama standartını anlıayabilirmiyiz ki ?
          Prof. Dr. Büşra Ersanlı'nın 7.Mart . 2009 tarihli Sabah Gazetesi'de yayınlanana bir röportajını anımsadım . Arşive girip bir kez daha baktım . 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve 12 Mart 'ın hepimizce malum olayları üzerinden yapılmış bir mülakat . Sansaryan'da işkence görüşünden , öğrencilik yıllarına , Kadın olmanın toplumsal algılarına kadar detaylı bu şöyleside o zaman da , şimdi de dikkatimi çeken iki nokta oldu .
        1 . ) Öğrencilik ve tutuklama anının anlatışı : '' O zaman Robert Kolej henüz Boğaziçi Üniversitesi olmuştu ve ben Kimya Mühendisliği bölümüne kayıt olmuştum. 12 Mart'tan neredeyse bir yıl sonra 2 Nisan 1972'deki Bebek'teki evimizden gözaltına alındım. Parti üyesi değildim, fakat kendi adalet mücadelem çerçevesinde, biraz da tesadüflerle o çevreyle birlikte mücadele ediyordum. Herhangi bir şiddet içeren eylemin içinde değildim; yaptığımız gazete çıkarmak, tercümeler yapmak, zaman zaman sokak eylemlerine, fabrika direnişlerine ve işçilerle eğitimlere katılmaktı. ''
           Şimdi 1 dk . Bu röportaj 2009 da verilmiş . Tam bugün şu haber dikkatinizi çektimi ? '' Bahadır Söylemez ve Özgür Alkan isimli iki üniversiteli 12 Eylül’de idam edilen üç işçinin isminin geçtiği pankartı asınca bir anda kendilerini örgüt üyeliğinden 25 yıla kadar hapis istemiyle yargılanırken buldular.'' Ankara Üniversitesi Edebiyat Bölümü 1. sınıf öğrencisi Söylemez ve aynı üniversitenin Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuyan Alkan'ın olayına bakış açım aynen şu oldu . Lütfen hesaplayınız. Üniversite 1. sınıf öğrencisi 18 bilemedin 19 hadi sınıfta çaktı falan 20 olsun . Yani 1991 doğumlu filandırlar .
          25 yıla kadar yargılanma nedenleri : 13 Mart 1982’de idam edilen Ethem Coşkun, Seyit Konuk ve Necati Vardar’ın isimlerinin yer aldığı ‘İdamlar Bizi Yıldıramaz / Ethem Coşkun-Seyit Konuk-Necati Vardar/13 Mart Savaşçıları Yaşıyor, Leninistler Savaşıyor’ yazılı pankart astılar. 30 Mart’ta da Kızılay’daki üstgeçide, 1972’de öldürülen Mahir Çayan ve arkadaşlarının siluetlerinin yer aldığı bir pankart astılar . Şeklinde ifade ediliyor . Basit bir matematik ile bu çocukların anne - babalarının 1972 doğumlu olma ihtimallerini düşünebiliriz . Yada 1982 de anne-babaları henüz tanışmıyordur bile .
       Bir 20 yıl sonra pankartlar yine açılacakmı bilemiyorum ? Çünkü artık internet denilen bir teknoloji var . Fakat daha o günlerde babasında vitamin olan bir çocuğun geçmişi sorgulayıp isyan etmesi fena halde endişem !!!!!! Zamanın ruhu değişime açıktır . Sadece gelecekte vicdan azabı yaşamamak için tek değişime uğramaması gereken duygu : SEVGİ - DEMOKRASİ - ADİL OLMAKTAN başka hiçbir şey olmaz !    Barış için atılan adımları kimse görmezden gelemez . Terör belasına en büyük dersi Van Depremin de yardımlaşanlar sevgiyle kucaklaşanlar vermiştir . Eğer konu bu hassasiyet üstünden devam ederse terör  belasının çözüleceğine gönülden inanıyorum ....
**************************
        O röportajda dikkatimi çeken diğer husus : Dünya Kadınlar Günü ve 12 Mart'ı yaşamış bir '' KADIN '' olarak vurgulanan bir bölüm vardı . 12 Mart'ı '' Kadın '' olarak yaşamak nasıl bir duygu ? Sorusuna Ersanlı'nın yanıtı  :
     2 .) '' Sosyalist ideolojide bir yanılsama vardır, kadınla erkek arasında mutlak eşitlik olduğu sanılır. Bu kadının sınıf dışındaki kimliğini gizleyen bir yöndür. Diğer ideolojiler de başka türlü gizler kadın kimliğini. Muhafazakarlık eve kapatarak, liberalizm bireysel olarak yalnız bırakarak, sosyalizm de sınıf içinde eriterek gizler. İşkenceciler, sorgu yapanlar açısından baktığımızda kadınlara kadınlıklarıyla ilgili hakaret ederek rahatlıyorlardı.'' ....
        Bu yanıtının üstünden geçen 2, 5 yıl sonrası tam bugün kadına şiddet , 13 yaşındaki bir kıza tecavüz eden 26 sapığın akıllara zarar durumunu konuşuyoruz . Kadın mağduriyeti algısı feminist çıkışlar üstünden yapıldığında zaman zaman doğaya aykırı buluyorum . Prof. Dr. Büşra Ersanlı 'nın işkenceyi anlatan paragrafını okuyunca İNSAN olmanın herşeyin üstünde olduğunu birkez daha içimde vurguluyorum .
       '' Falaka, dayak, yalnız bırakma, yerde ve sandalyede yatırma şeklinde işkence gördüm. Hayata karşı duygularınız negatifleşiyor. Ama başka kadın arkadaşlarım, çok daha büyük işkencelerden geçtiler. Bize işkence yapan insanlar, Bulgaristan'da özel eğitim gördüklerini söylüyorlardı. 1974'te siyasi afla dışarı çıktıktan sonra, işkencecilerden iki tanesine sokakta rastladım. Bir tanesi küfür ederek otobüse bindi, diğerine işkenceci olduğunu sokakta bağırdım ve kaçmak zorunda kaldı. Arkadaşlarımızın işkence altındaki çığlıklarını bize dinletiyorlardı. Çiğdem Kömürcüoğlu ve Nuri Çolakoğlu'nu çok kötü durumdayken bize göstermişlerdi. 30 güne yakın Sansaryan Han'da tutulduktan sonra, bizi önce Sağmalcılar Cezaevi'ne, ardından da otobüslerle kelepçeli olarak Ankara Yıldırım Bölge'ye sevk ettiler. ''
        Burada işkencenin onur kırıcılığı , travması kadar '' kadına her türlü ve her koşulda  işkencenin '' başkalaştığını, daha derin ve sapıkça hastalıklı boyutta olduğunu düşünüyorum . Ve yine bugün , bu kez başka bir gazete : Zaman Gazetesi Şahin Alpay'ın köşesinde yazdıklarını okuyunca kafam allak bullak oluyor !
      '' Büşra Ersanlı benim yaklaşık kırk yıllık, yakın dostumdur. İşlerimizin yoğunluğu nedeniyle sık görüşemiyoruz. Ama BDP Parti Meclisi'ne seçildiğini öğrendiğimde aradım, (doğrusu tebrik etmem gerekirdi, ama) nedenini sordum. Özetle şunları söyledi: Kürt sorununun baskı ve şiddetle değil, siyasi yoldan bir çözüme ulaşmasını önemsiyorum. Bunun için yapabileceklerimin azamisini BDP için de yapabilirim diye düşündüm. Ayrıca BDP'yi kadın haklarının savunulmasında bütün öteki partilerden ileride görüyorum. İşte başlıca bu nedenlerle BDP'ye üye ve PM'ye aday oldum.Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu'nun temel hak ve özgürlüklerle çelişen hükümlerini kullanarak, şiddete bulaşmamış kimselerin dahi kovuşturmaya uğratılmasından Türkiye'ye hiçbir hayır gelmez. Türkiye'ye ifade özgürlüğünden hayır gelir. Demokrasilerde ifade özgürlüğünün yegane sınırı şiddet savunuculuğu ve ırkçılıktır. İfade özgürlüğünün olmadığı yerde demokrasi olmaz. Demokrasinin olmadığı yerde de toplum sorunlarına çözüm bulunamaz. Bunları tekrar tekrar hatırlatmak zorundayız.
       Büşra Ersanlı'nın, yine eski bir dostum olan Ragıp Zarakol'un KCK davasından gözaltına alınmaları beni fazlasıyla kaygılandırıyor, çünkü şiddetle en küçük bir ilgisi olmayan, olamayacağını adım gibi bildiğim kimselerin, "PKK'nın şehir yapılanması" olarak anılan ve şiddet eylemleri tezgâhlamakla suçlanan KCK ile ilişkilendirilmelerini anlamıyorum. Bu tür gözaltına almalar bana, 12 Eylül askerî yönetimi dönemindeki (benim de başıma gelen) gözaltına almaları andırıyor.
'' ( Zaman Gazetesi 01.11.2011 - Şahin Alpay 'ın köşe yazısından alıntıdır....)
       Lütfen ''Ayrıca BDP'yi kadın haklarının savunulmasında bütün öteki partilerden ileride görüyorum. İşte başlıca bu nedenlerle BDP'ye üye ve PM'ye aday oldum.'' ifadesine dikkatinizi çekmek istiyorum ! Madur ve kırgın insanlar , madur ve kırgın yanları telafi - tedavi -edilmediği sürece başka bir '' kandırılmış mağduriyet  ``maskesiyle tedavi yollarini arayacaklardır . Bu özellikle adalet\yargi sisteminden kaynaklı maduriyet ise daima böylesi kısır döngü olacaktır . 
      Burdan şu çıkıyor . Kadın olarak , insan olarak işkenceden öylesine onuru kırılmış ki algısı tamamen bu  olgu üstünden çalışıyor . İdelojinin ehemmiyeti değil , duygunun hassasiyeti insanları yönlendirir .Totalliter rejime reaksiyon bu kadar anti duygusu olan  birinin simdi benzer bir yapilanmaya girmesi baska nasil aciklanabilinir ki ?
      Şuara TBMM nin en sıcak gündemi '' YENİ ANAYASA '' 2012 yılının sonunda yürürlüğe konulacakmış . Bunun için :Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışma usul ve yöntemlerini belirledi. Yeni anayasa hazırlık süreci dört aşamadan oluşacakmış . Birinci aşama : Kapsamda kurulan üç alt komisyon meslek odaları, Meclis dışındaki siyasi partiler, Anayasal kuruluşlar ve STK’ları dinleyecekmiş . Önerilere açık yeni anayasa TBMM çatısı altındaki BİZİM SEÇTİĞİMİZ VEKİLLER değerlendirecek .
        Seçme hakkımı değerlendiyorum ! Ve Anayasa Komisyonuna : Yargı ve Adalet sisteminde değişikliğin şart olduğunu vurgulamak istiyorum .  Hatta tek başına bu düzenlemenin bile , ilerideki harika Türkiye için yeterli olabileceğini düşünüyorum . Sadece sevgi ve demokrasinin geregi yerine getirilirse '' zamanın ruhu '' zaten herseyi haleder , Van Depreminde bunu gördük diyorum ..... 
       Bu durumları : 12 Aralık 1997′de Siirt’te halka hitaben yaptığı konuşma sırasında, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öğretmenlere tavsiye edilen ve bir devlet kuruluşu tarafından yayınlanan bir kitaptaki şiiri okuduğu için hapis cezasına mahkum edilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın durumunu garipsediğim kadar garipsiyor , hicap duyuyorum ....
       Ve tahminim savcılar , hakimler ve tüm hukuk personeli önlerinde biriken binlerce dosyaya bakıp bakıp bezginlik içersinde , aynı duyguyu paylaşıyorlardır . Hiçbir meslek gurubu çözümü olmayan, uzayıp giden bir işte çalışmak istemez . Hangi meslek alanı olursa olsun ;  insan psikolojisi böyledir ....
       Halkın anlayışıyla çelişen bir hukuk sistemimiz olmadığını iddia etmemiz yazık ki imkansız!Oysa demokrasinin gereği öncelikli olarak bu çelişkiyi ortadan kaldırmak değilmidir ? 
      Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış'ın : Başbakan'ın talimatıyla tutukluluk sürelerinin Avrupa ülkelerinde nasıl olduğunu, hangi tür suçlar için tutukluluk sürelerinin kısalabileceğini araştırdıklarını ve dökümünü çıkarıp Bakanlar Kurulu'na takdim ettiklerini söyledi'' ( bknz: 11.Ekim.2011-Radikal Gzt.) 
       Bu haberle yenileneceğiz diye umutlanıyorum . Devletin attığı barış ve çözüm yollarını dahi tıkayan , yargı ve adalet sisteminde reformun ne kadar gerekli ve acil olduğunu düşünüyorum . Adeta naftalin kokulu eski bir yorgan misali sistemin ; üstümüzü, geleceğimizi  örtmemesini gönülden diliyorum . Güvelenmeye karşı son sistem üretilmiş mis gibi kokulu sabun kalıpları öneriyorum ....
      Özellikle Kürt vatandaşların  "Benim adıma öldürme!" sloganını da , ''Evim Evindir Van '' kampanyasını da  çok samimi , anlamlı buluyorum... 
      Adalet de ve  tabii Eğitim sistemi de kaçınılmaz İNSANİ  ihtiyaçtır.
      Yaşının çok üstünde bir geçmişi sorgulayan çocukları ileriki yüzyıllar da asla görmek istemiyorum ! 

3 yorum:

Bülent Taşdemir dedi ki...

Bu tip tutuklamalarla Kürt siyasi hareketi yer altına itilirken dağdakilerin önü açılmış oluyor.Yrın BDP Anayasa komisyonundan çekilirse O çok umut bağladığımız(!)Anayasa da yine eksik katılımla hazırlanmış olacak.ANA yasası baştan sakatlanmış bir sistemin diğer yasalarından sağlık beklemek ise ne kadar inandırıcı olabilir ki ?

onlinederya dedi ki...

Bu kaygılarla , anayasa dan once hukuk reformu olmasını diliyorum ... Bülent Bey bu arada bloguma ilginize tesekkur ederım:) Sevgiler ...

Bülent Taşdemir dedi ki...

Rica ederim efendim,benim için bir zevk.Hem bu ilgiyi fazlası ile hakeden bir blog.