29 Eylül 2011 Perşembe

ZİNCİRLİKUYU ' DAKİ '' CENİN ''

       Ölümün acı ağırlığında , cenaze '' hafif ''kalktı demektir teselli . İki gündür Ertuğrul Özkök Zincirlikuyu'dan bildiriyor . Acısı olan insanların birde cenaze işlemleriyle ugraşırken o zorluklar hepimizce malumdur . Sevindirici olan '' yeni devirde '' gayet kolaylasmıs . Çok yakınlarının, sevdiklerinin ustune toprak atmıs biri olarak kalpten soyluyorum : '' taktire sayan bir durum '' ....
      E. Özkök'ün yazısının bazı kısımlarında , sanki hersey ceneza fabrikasyonu gibi gorulse de , bu kadar kalabalık bir sehir de bu otomatiğin olması cok mühimdir . Ölmeyen bilemez ! Son derece onemli bir yazı , son derece onemlı ( Adem Avcı ) mulakattı .... Ölüm fabrikasyon degildir .Ama ne zaman ? kime ? nasıl ? Bilinmezligi cenaze rutini yaratmak mecburiyetinde ... Hele de Müslüman bir ülke de ....
       AKP Hükümetinin '' cenazeyi sahiplenme '' özelligi sanırım gelmiş geçmiş bir cok hükümete ciddi fark atar . En azından ben kendime adıma teşşekkür ediyorum . Şimdiden haklarını helal etsinler ....
     Oysa ki ruhum da bu kısa yazı dizisi ; devletin vatandaşın acısına kolaylıkları , cenaze - mezarlık tarihçesi konusundan bambaska bir noktaya taşındı .....
      Tesadüfsüz Kaderler .........
      Sinema da '' çapraz kurgu '' tekniği gibi kaderler ....
      Dün baslayan ''Zincirlikuyu '' yazısını okuyanlar , aynı gun Batman ' da '' isimsiz bir bebegin '' ölmüş bir annenin Mizgin 'nin karnından bir kurşunla fışkırmasını da okudular .... 

    Acı üstüne acı vardı . Ailece otomobilin içinde alçak terörle tanışan minicik dört kız çocugu . En küçük kardeşlerinin ve annelerinin ölümüne şahir pldular . Yaralı olmasına rağmen otomobili durdurmayan babaları şimdi hastanede ...Başına gelen bu felaketi bilmiyor . Heyecanla beklenen bebek ise adı konmadan '' Türkiye'nin isimsiz ACI '' larına eklendi ....

     Gariptir . Bugun '' Zincirkuyu '' yazısı bitti . Plasenta  bebekte zaten küvezdeki savaşı kaybetti ....
     Zicirlikuyu tabut imalat atöyesinin fotografına bakınca : Fiks ölçüde oldugu gayet belli ,tabut kapaklarının .İlk anda  sankı dev yelpazeler çağrıştırıyor. Oysa '' O '' bebek cesedi rengarenk bir naif battaniyede tasınıyordu . Hersey o kadar hızlı ki fabrika o mınıcık bedene özel tabut yetistirememismiydi ? Demek ki ölüm her dil - din - cografya da fiks anlayısla '' Memonto mori '' idi . Ama ya cenaze ? Cenaze fiks degildi ..
     Ertugrul Ozkok bu yazıya basladıgında muhtemelen henuz bu olay olmamıstı . Ve bebek anne karnında bir CENIN idi ...
     Cok garip bir '' capraz - paralel kurgu '' oldugunu gorup urperdım . Bazı insanların kader yolu hesapsızca kesisir ....
     Cenin olmak ile Ölmek arasında kalan bu yol '' hayat kordonunu çeke çeke şişesiz mektupları , adressiz postalıyor '' ..
     Bu denk gelıse şaskın olmadıgımı aslında net soylemelıyım . Bır ınsan zaten kendı cenazesınde Mahler'in 5.Senfonisi niye ister ki ?
     Simdi bu an olan bir sey degıl ! Gecmisteki yazılara bakıyorum . Zincirlikuyu da cenin olmak tesaduf olmaz ...
     Etrafa bakınıyorum ... Bu capraz ılıskıyı goren bir kisi bile yok ... Belki bende ölü cocuk algısında , gozume sokulan herseye fena halde körüm ....Yada sadece hala cenin gibi garip garip hareketler yapıp , hayatta kalmak için O KORDONA tutunmaya calısıyorum ...
     Net bildigim ise :Dev yelpazelerin ardında koca memeli cüce kadınların asla flemenko dansı yapmıyacagı . 

     Aslın da bu denk gelen kader yollarına bakınca  '' ne cenin tam cenin ne de ölüm tam ölüm '' ...
     Batman 'nın Ömergöze Köy mezarlığın da .....
     Ceninle - Ceset arasında uzun uzun çalan o şarkı :
     Mahler 'in '' Ölümüş Çocuklar '' eseri .....

     

*E.OZKOK : '' Cenin 8 mayıs 2005 '' yedi kücük cenin '' makalesinden alıntı :
 Bir gün ya muzip ya da kötü biri, halatın ucunu, bitiş noktasından alıp rıhtıma çekince, kör askerler birbirlerinin ardından denize düşüp ölüyordu.

‘Cenin' işte öyle günlerden birinde kafama takılmıştı.
Hayat kordonunu çeke çeke, ana rahmini arayan bir cenin.Dedim ya öyle günlerde bütün hayat kordonlarımın ucu, karanlık rıhtımlara açılıyordu.Kendimi derin sularda buluyordum.Durmadan Mahler'in ‘Ölmüş Çocuklar Şarkısı'nı dinliyordum.Durmadan mektuplar yazıyordum.Hepsi de şişesiz, hepsi de adressiz mektuplardı.Bazıları da kendi kendine adres bulan mektuplar




* Sinema capraz kurguya en bilinen ornek : King and Country (Joseph Losey, 1964 )  paralel kurguya örnek olabilecek iki sahne içermektedir: yağmurda askerlerin bir fareyi kıstırıp oynamaya çalışmaları, ve bir firarinin barakalar içinde yapılan duruşması. Burada, firarî askerin içinde bulunduğu kötü durum ile farenin içinde bulunduğu kötü durum birbirleriyle benzeştiriliyor. Fare de, firarî asker de kurban durumundadır – firarî şüpheci askeri kuralların, fare ise askerlerin can sıkıntısından kaynaklanan bir zulmün kurbanıdır.

Hiç yorum yok: