Ölümün acı ağırlığında , cenaze '' hafif ''kalktı demektir teselli . İki gündür Ertuğrul Özkök Zincirlikuyu'dan bildiriyor . Acısı olan
insanların birde cenaze işlemleriyle ugraşırken o zorluklar hepimizce malumdur . Sevindirici olan '' yeni
devirde '' gayet kolaylasmıs . Çok yakınlarının, sevdiklerinin ustune
toprak atmıs biri olarak kalpten soyluyorum : '' taktire sayan bir durum '' ....
E. Özkök'ün yazısının bazı kısımlarında , sanki hersey ceneza fabrikasyonu gibi gorulse de , bu kadar
kalabalık bir sehir de bu otomatiğin olması cok mühimdir . Ölmeyen
bilemez ! Son derece onemli bir yazı , son derece onemlı ( Adem Avcı )
mulakattı .... Ölüm fabrikasyon degildir .Ama ne zaman ? kime ? nasıl ?
Bilinmezligi cenaze rutini yaratmak mecburiyetinde ... Hele de Müslüman
bir ülke de ....
AKP Hükümetinin '' cenazeyi sahiplenme '' özelligi sanırım gelmiş geçmiş bir cok hükümete ciddi fark atar . En azından ben kendime adıma teşşekkür ediyorum . Şimdiden haklarını helal etsinler ....
Oysa ki ruhum da bu kısa
yazı dizisi ; devletin vatandaşın acısına kolaylıkları , cenaze -
mezarlık tarihçesi konusundan bambaska bir noktaya taşındı .....
Tesadüfsüz Kaderler .........
Sinema da '' çapraz kurgu '' tekniği gibi kaderler ....
Dün baslayan ''Zincirlikuyu '' yazısını okuyanlar , aynı gun
Batman ' da '' isimsiz bir bebegin '' ölmüş bir annenin Mizgin 'nin
karnından bir kurşunla fışkırmasını da okudular ....
Acı üstüne acı vardı . Ailece otomobilin içinde alçak terörle tanışan minicik dört kız çocugu . En küçük kardeşlerinin ve annelerinin ölümüne şahir pldular . Yaralı olmasına rağmen otomobili durdurmayan babaları şimdi hastanede ...Başına gelen bu felaketi bilmiyor . Heyecanla beklenen bebek ise adı konmadan '' Türkiye'nin isimsiz ACI '' larına eklendi ....
Gariptir . Bugun '' Zincirkuyu '' yazısı bitti . Plasenta bebekte zaten küvezdeki savaşı kaybetti ....
Zicirlikuyu tabut imalat atöyesinin fotografına bakınca : Fiks ölçüde oldugu gayet belli ,tabut kapaklarının .İlk anda sankı dev
yelpazeler çağrıştırıyor. Oysa '' O '' bebek cesedi rengarenk bir naif battaniyede
tasınıyordu . Hersey o kadar hızlı ki fabrika o mınıcık bedene özel
tabut yetistirememismiydi ? Demek ki ölüm her dil - din - cografya da
fiks anlayısla '' Memonto mori '' idi . Ama ya cenaze ? Cenaze fiks
degildi ..
Ertugrul Ozkok bu yazıya basladıgında muhtemelen henuz bu olay olmamıstı . Ve bebek anne karnında bir CENIN idi ...
Cok garip bir '' capraz - paralel kurgu '' oldugunu gorup urperdım . Bazı insanların kader yolu hesapsızca kesisir ....
Cenin olmak ile Ölmek arasında kalan bu yol '' hayat kordonunu çeke çeke şişesiz mektupları , adressiz postalıyor '' ..
Bu denk gelıse şaskın olmadıgımı aslında net soylemelıyım . Bır ınsan
zaten kendı cenazesınde Mahler'in 5.Senfonisi niye ister ki ?
Simdi bu an olan bir sey degıl ! Gecmisteki yazılara bakıyorum . Zincirlikuyu da cenin olmak tesaduf olmaz ...
Etrafa bakınıyorum ... Bu capraz ılıskıyı goren bir kisi bile yok ...
Belki bende ölü cocuk algısında , gozume sokulan herseye fena halde
körüm ....Yada sadece hala cenin gibi garip garip hareketler yapıp , hayatta kalmak için O
KORDONA tutunmaya calısıyorum ...
Net bildigim ise :Dev
yelpazelerin ardında koca memeli cüce kadınların asla flemenko dansı
yapmıyacagı .
Aslın da bu denk gelen kader yollarına bakınca '' ne cenin tam cenin ne de ölüm tam ölüm '' ...
Batman 'nın Ömergöze Köy mezarlığın da .....
Ceninle - Ceset arasında uzun uzun çalan o şarkı :
Mahler 'in '' Ölümüş Çocuklar '' eseri .....
*E.OZKOK : '' Cenin 8 mayıs 2005 '' yedi kücük cenin '' makalesinden alıntı :
Bir gün ya muzip ya da kötü biri, halatın ucunu, bitiş noktasından alıp rıhtıma
çekince, kör askerler birbirlerinin ardından denize düşüp
ölüyordu.
‘Cenin' işte öyle günlerden birinde kafama
takılmıştı.
Hayat kordonunu çeke çeke, ana rahmini arayan bir
cenin.Dedim ya öyle günlerde bütün hayat kordonlarımın ucu, karanlık
rıhtımlara açılıyordu.Kendimi derin sularda buluyordum.Durmadan
Mahler'in ‘Ölmüş Çocuklar Şarkısı'nı
dinliyordum.Durmadan mektuplar yazıyordum.Hepsi de şişesiz,
hepsi de adressiz mektuplardı.Bazıları da kendi kendine adres bulan
mektuplar
* Sinema capraz kurguya en bilinen ornek : King and Country (Joseph Losey, 1964 ) paralel kurguya örnek olabilecek iki sahne
içermektedir: yağmurda askerlerin bir fareyi kıstırıp oynamaya çalışmaları, ve
bir firarinin barakalar içinde yapılan duruşması. Burada, firarî askerin içinde
bulunduğu kötü durum ile farenin içinde bulunduğu kötü durum birbirleriyle
benzeştiriliyor. Fare de, firarî asker de kurban durumundadır – firarî şüpheci
askeri kuralların, fare ise askerlerin can sıkıntısından kaynaklanan bir zulmün
kurbanıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder